İçinde bulunduğumuz coğrafyanın yüzyıllardır taşıdığı çok önemli bir genetik kodu var.
Bu kodun temeli,bu coğrafyadaki her kökten, her kökenden, her inançtan, her toplum kesiminden insanın birarada yaşayabilme pratiğidir. Elbette, bu durum uzun zaman içinde oluşmuş bir mirastır ve her yüzyılın gerekleriyle şekil almış, evrilmiş, evrilmeye de devam etmektedir. Dünya evrildikçe, her ülke de kendi kodlarına uygun şekillerde değişimini sürdürüyor. Biz, çoktaraflı, çok kültürlü, tarihin evsahibi, felsefenin beşiği, komşusu bir toplumuz.
İçinde bulunduğumuz toprakların en büyük nimeti çokseslilik. Yemek kültürümüze bakın, Ege Mutfağının düstur kabul ettiğini Antep Mutfağı reddeder ama biz bu toprağın insanları ikisine de koşa koşa gider, afiyetle yeriz. Trabzon’un horonu ile Dersim halayı neredeyse aynı adımlardır ama bambaşka bir ritimle çekilir ve biz ne tulumun sesinden vazgeçebiliriz ne davulun. Bizi biz yapan, işte bu altyapı üzerine kurulmuş farklılıkların kendi içindeki uyumlu bütünlüğüdür.
Bu siyasette de böyledir, sosyal hayatta da böyledir. Tam da bu yüzden herhangi uluslararası bir sorunda veya bir doğal afette çok kısa zamanda reflex verir, bir oluruz. Toplumsal olarak düşünülmesi gereken hemen her konuda ama özellikle siyasette ilk düsturun işte bu bilinç düzeyi, bu anlayış olması gerektiğini ısrarla düşünüyorum. Bu akıl yolunun en küçük siyasi organlarda bile bir altlık olması gerektiği inancındayım.
Şeffaflık, temel hak ve hürriyetler son zamanlarda en çok konuşulan konulardan biri. Bana kalırsa şeffaflığa bukadar ihtiyaç duyulmasının en temel sebebi uzun yıllardır yukarıda bahsettiğimiz altlığa, yani çok sesliliğe göre hareket edilmemesindendir. Bir taraf olma ihtiyacı bir insanın ne kadar temel bir ihtiyacı ise bir tarafta olmaya mecbur olmama durumu da bir toplumun o kadar temel bir ihtiyacıdır. Her kesimden, her inançtan, her ırktan insanın eşit söz hakkına, aynı oy’a, aynı hizmetlere erişebilmesi bir ülkenin toplumsal omurgasını oluşturur.
Memleketin bütününü ilgilendiren konulara değinildiğinde genellikle merkezi hükümetlerden bahsedilir. Oysa bu çokseslilik, sosyal adalet ihtiyacı, toplumcu düşünce aileden başlar. Ailelerin en basit sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı yer ise yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler toplumların en temel taşıyıcı unsurlarından birini oluştururlar. Toplumların şeffaflıkla ilk tanışacakları, sosyal adaleti ilk hissedecekleri, vergilerinin karşılığını ilk görecekleri, alacakları kurum belediyelerdir.
Türkiye’nin en önemli ilçelerinden birinin Belediye Başkanı olarak, altını çizerek söylemeliyim ki çalıştığımız her konuda ideal bir düzenin, adil bir uygulamanın, toplumcu çözümlerin yanındayım. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Avcılar’da da farklı kültürlerin farklı inançların bir olduğu bir düzenimiz var. Bu durum sokakta da belediye meclisinde de böyle. Çoğu zaman vatandaşlarımızdan gelen talepler birbiriyle zıtlaşabiliyor, sıklıkla aynı mahalleden 20 kişinin talebi birbirini tutmuyor. Ancak konu ortak değerlerle, memleketle ilgili olduğunda bütün o farklı seslerden tek bir ses yükselebiliyor. Bir bakıyorsunuz, çoğu konuda hem fikir olmayan partiler aynı fikirde birleşiyor. İşte bu, bizi Türkiye yapıyor.
Küresel sorunların günlük hayatları etkilemeye başladığı bir yüzyıldan geçiyoruz Artık sadece yerelde kendi ekonomik, sosyal sorunlarımızı değil küresel sorunları da dikkate alarak planlama yapmak gerekiyor. Bu vizyonun da hayata geçebilmesi için tek yol; en temel değerlerimizi unutmadan planlama yapmak, kendi gerçeklerimizle yüzleşerek toplumsal değerlerin yaratılmasına katkıda bulunmak, Biz’i geleceğe taşıyacak toplumsal değerlere sahip çıkmak.

Turan Hançerli, İstanbul-AVCILAR Belediye Başkanı
2 Comments