İttifak kelimesinin, Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan tanımına bakarsak, birinci anlamının, anlaşma, uyuşma, bağlaşma; ikinci anlamının, oy birliği olduğunu görebiliriz.
İttifak; bir şeye karşı veya bir şeyi gerçekleştirmek için bir araya gelip ortak hareket etme iradesini göstermektir. Süreç tamamlandığında ittifak da ortadan kalkar, sürekli beraber hareket etmek anlamına gelmez.
“İttifak” kavramı siyasetin gündemine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişimizle birlikte girdi. Cumhur ittifakının temeli, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda yüzde elli oy alınmasına dayanıyordu ve sonucunda AKP hem Cumhurbaşkanlığı’nı hem de Parlamento çoğunluğunu kazandı. Karşıtı olan Millet İttifakının da oluşma gerekçesi aynıydı, yerel seçimlerde de uygulandı ve bu sefer CHP büyükşehirlerde başarı kazandı.
Siyasal partilerin hedefleri iktidar olmaktır. Bazen tek başlarına güçleri yetmeyebilir. O zaman kendilerine yakın olan siyasal partilerle birlikte hareket ederler. Koalisyon veya ittifak adı ne olursa olsun bu birliktelikler geçicidir. Ancak bugünlerde kurulmuş olan bu ittifaklar sürekli olarak devam edecekmiş gibi davranılıyor. Özellikle de muhalefet ittifak politikalarını geliştirmeye çalışıyor, yeni kurulan partileri Millet İttifakına katmak istiyor. Seçim kazanmak ya da kaybetmek “ittifaklara” bağlı algısı oluşturuluyor.
Muhalefet tarafında durum böyle iken, iktidar tarafı seçim siteminin değiştirilmesi gerektiğini seslendirilmeye başladı. Belli ki yerel yönetim seçimlerinden mutlu değiller. Kanun değişikliğiyle kendilerini avantajlı bir duruma getirmeye çalışıyorlar.
Bu durum bana siyasete yeni başladığım zamanlarda yaşadığım bir anıyı hatırlatıyor. Mahalle kongrelerinde genç bir ekiple oldukça yüksek sayıda delege çıkarmıştık. Kendimi çok iyi hissediyordum. Kongrelerde kurt politikacıları alt etmiş olmanın verdiği güvenle, deneyimini önemsediğim bir yakınıma; “ben bu işi öğrendim, bundan sonra eskisi gibi olmaz” dedim. O da bana gülümsedi ve “sen onların öğrendiklerini öğrendin, güzel, peki sen bunları öğrenirken onlar neyi öğreniyorlardı?” diye sordu. Duraksadım, haklıydı ben öğrenirken başkaları için de hayat devam ediyordu. Siyaset sadece bu günü anlamak değil, geleceği de hayal edip tasarlayabilmekti.
Muhalefet ittifaklarla seçim kazanacağını düşünürken, iktidar bir kez daha oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyor. Kendi yerini korumayı birinci plana alan iktidar sahipleri, muhalefet direnç gösteremediği takdir de kuralları kendileri için değiştiriyorlar. Bu partilerin iç iktidarları için de geçerlidir. İktidar sürekli seçim kanununu değiştirirken, muhalefette anti demokratik bir şekilde tüzük değişikliği yapıyor ve parti içi iktidarını korumaya çalışıyor.
Gençlik yıllarında yaşadığım anının bana hatırlattığı bir diğer konu da o yıllarda parti içi işleyişin bugünlerle mukayese edilemeyecek kadar demokratik olduğuydu. Bugüne kıyasla çok daha fazla insan karar süreçlerine katılıyor, siyaset içersinde deneyim kazanıyor, kişisel özellikleri ile değil siyasi kimliği ile var oluyor ve yetişiyordu. Bugün geldiğimiz noktada; düşünen ve sorgulayan insanı hedef alması gereken siyasal yapılanmalar, biat eden kimliklerle çalışmak istiyor. Parti içi işleyişi de buna göre tasarlıyor. Sonuç olarak da mesleğinde başarılı, üretken insanlar siyasetten uzaklaşıyor. Oysa siyasetin var olma sebebi de onu besleyen de insandır. Onu görmezseniz, önünüzü de görmeniz zorlaşır ve bir dönem sonra kör olursunuz.
Sonuç olarak, ittifak yapmak bir yöntemdir ve siyasetteki ittifaklar da bugün ve gelecek için önemlidir. Ancak eğer ittifaklar ortak olarak ne söyleneceğinden çok parti genel başkanlarının kendilerinde topladıkları yetkilerle kimin nerede kaçıncı sırada aday olacağı pazarlığına dönerse, ülke demokrasisine yarardan çok zarar getirir. Ayrıca çözümü kendi tabanında değil iktidarın ortaya attığı formüllerde arayan siyasal partiler, hem iç işleyişleri hem de söylemleri bakımından birbirlerine benzemeye başlar.
Normalleşmeye çalışıldığı bu günler de, gelecekle ilgili belirsizliklerin ortadan kaldırılması için siyaset kanalarının açılması; bireylerin ve örgütlü yapılanmaların süreçlere katılıp katkı vermeleri gerekmektedir. Bunun için de önce siyasi partiler kendilerini değerlendirmeye açmalıdır.
Partiler, toplumu temsil etmemeye başladığı zaman onların yapacakları ittifakların da bir anlamı olmaz. Geleceği hayal edemeyip, günün kazananı olmaya çalışanlar, eninde sonunda kaybederler.
Toplum bu yapılarla bir bağ kuramazsa hepsini reddederek kendine yeni bir çıkış yolu açacaktır.
Aykurt Nuhoğlu, İnşaat Mühendisi
ÇOK DOĞRU BIR ANALIZ DEMOKRATİK OLMAYAN BİR DEĞIŞIM SÜRECİNE GİREMEYİZ. PARTİ DE 3 DÖNEM KURALI MUTLAKA GETIRILMELIDIR.POLİTİKA MESLEK DEĞİLDİR.
YENİ GELENLER İLE PARTİ ÝENILENEBİLİR.