Almanya’da yapılan seçimleri Sosyal Demokrat Parti kazandı. Hristiyan Demokratlar kaybetti. Kamuoyu, Merkel’in de bir kazanan olduğunun farkında.
Uzun yıllar başbakanlık yapıp, başarılı bulunmasına rağmen, kendi isteğiyle ayrılmayı bilmesi, insanlar tarafından takdirle karşılandı. Ne de olsa kendiliğinden bırakmak, politikacılar için sıkça rastlanılan bir olay değil.
Amerika seçimlerinde Trump giderken yaşanan rezaletleri televizyonlarda izledik. Seçim sonuçları birbirine yakın olduğu için zorlanarak gitti. Seçim sürecindeki karşılıklı çirkin politikalar kayıtlarda kaldı. Vasatlık her aşamada hâkimdi. Dünyanın pek çok noktasında, popülist liderlerin, kendi konumlarını korumak için kimi zaman yasal yollar oluşturduğunu kimi zaman da yasalar yokmuş gibi davrandığını görüyoruz.
Bizde de Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun dönemli iktidarı devam ediyor. 1994 Yılından itibaren İBB belediye başkanlığını da hesaba katarsak, 27 yıllık bir Erdoğan iktidarı görüyoruz. Siyasetteki diğer aktörlere baktığımızda onlar da uzun süredir siyasetin içinde. İktidarın şu andaki müttefiki olan Devlet Bahçeli 24 senedir partisinin genel başkanlığını yürütüyor. Muhalefetin lideri olarak görünen Kılıçdaroğlu ise 11 senedir genel başkan. Milletvekilliği, belediye başkanlığı ve meclis üyelikleri de iyi incelenirse belirli isimlerin uzun dönemdir yerlerini korudukları anlaşılır. İsimler merkezden değiştirilmediği takdirde kendi isteğiyle ayrılan pek görülmüyor.
Topluma bakarsak; iktidar değişikliği talebinin artarak devam ettiğini hissediyoruz. Anketlerde AKP’nin oy kaybettiği, Tayyip Erdoğan’ın güçsüzleştiği, görülüyor.
Ülkedeki siyasal yönetimin başarısız olduğu ve yolsuzluk batağına battığı bilinmesine rağmen,Merkel’in gösterdiği tavrı bizdeki siyasetçiler gösterir mi? Öncelikle iktidar partisinin lideri Recep Tayyip Erdoğan ve müttefiki MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli ben bu tarihte ayrılıyorum derler mi? Eminim derler diyen tek kişi çıkmaz. Aynı soruyu, senelerdir bu iktidarı sonlandıramayan muhalefet parti genel başkanları için sorarsak da cevabın aynı olacağını biliyoruz; Gitmezler.
Siyasetçilerin görevlerinden ayrılmak istememeleri olağan mıdır? Niçin gitmemek için değişik entrikalara başvurarak, ülkelerini ve kendilerini, felaketlere bulaştırıyorlar? Ayrılmaları gereken zamanı bilemiyorlar? Sonuna kadar kalmak istiyorlar. İktidar çevrelerinin baskılarından, gücün verdiği sağırlığa kadar, buna pek çok sebep üretilebilir. Tabii, toplumların, onları neden gönderemediklerini de konuşmak gerekiyor. Sorumlular seçmenler midir?
Peki, iktidar çevrelerinden beslenenleri, beklentileri olanları, belki yarın ben orda olacağım diye düşünüp sessizliği büyütenleri, nasıl değerlendireceğiz? Sessizlik içeresinde olan bu kesimler sadece susmazlar, aslında o kadar çok konuşur ve yazarlar ki sayfalar yetmez. Ancak onlar, yazdıklarında sessizlik devam eder; ya iktidarı ya muhalefeti olduğu haliyle överler, kalmaları için ısrar ederler. Gerekçeleri hazırdır; “Türkiye kritik bir noktada”, “belki de bu son şans”, “ayrıntılara takılmayalım”. Artık, AKP yandaşları veya muhaliflerin yandaşlarının aynı dili kullandığını, her seçimde aynı nakaratı tekrarladıklarını görüyoruz ve ne yazık ki bu süreçte ülke, demokrasiden günden güne uzaklaşıyor.
O zaman tek çare kalıyor; vatandaşın, iradeyi eline alıp bu iktidarları göndermesi. Fizikte yer değişikliği için kuvvet uygulamak gerektiğini biliyoruz. 19 Yıllık AKP iktidarının kalmasının en önemli nedeni onu gönderecek kuvvetin olmaması değil midir? Kuvvetin kendisi halkın hareketidir. Demokratik mücadelenin kuvvete dönüştüğü alanlar meydanlardır. Yani toplantı ve gösteri yapma hakkının kullanılmasıdır. Ancak, muhalefet; sessiz durun, sokağa çıkmayın, provokasyona gelmeyin, iktidar gidiyor, diyor. Yanlış bir hareket bizi engeller. Sorgulamayın, söylenenleri kabul edin, sessizliği koruyun diyor. Farklı sesleri hainlik derecesinde horluyorlar. Oluşturulan baskı ortamı suskunluğu artırıyor. Kendiliğinden gitmeyen iktidarı değiştirmek isteyen muhalefetin halk kitlelerini örgütlemesi gerekir. Halk yolsuzluk ve yoksulluk üzerine kurulan sistemden memnun değil; onu dizginlemek yerine, önderliğini yapacak olanlara ihtiyacı var.
Çürümüş sistemden besleneler sistemden şikâyet etselerde değişmesini istemezler. Ülkemizde başarısız yönetimlerin istifalarını veya ayrılmak için takvim belirlemelerini beklemek hayaldir. Geçmişte Erdal İnönü gibi çok az örneğimiz var. Değişimiçin gerekli olan kuvvetin uygulanması için kitlelerin harekete geçebileceği alanların açılması gerekiyor. Beklemek, susmak, kendiliğinden değişeceğini düşünmek, sisteme destek vermektir.
Tarih gitmesini bilmeyenleri değil, değiştirenleri yazar.
Aykurt Nuhoğlu, İnşaat Mühendisi