Son günlerde “rekabetçi kur” hikayesinden kutsal kitabın hükümlerine uzanan eksende şekillenen finansal piyasalarda aniden yaşanılan “U dönüşü,” “Göle maya çalmak” olup ya tutarsa hesapsız-lığıdır.
TL mevduat hesaplarına verilen kur farkı garantisi, çaresizce üstü örtülmeye çalışılan bir faiz artırımı olup, burada oluşan mali yükün en geniş anlamda kamunun birikimleri kullanılarak Hazine tarafından karşılanacağı görülmüştür.
Hazine kaynakları olarak adlandırılan kaynaklar kimin parasıdır? Hazine kaynakları, tüm halktan toplanan ortak vergilerden oluşan gelirlerdir; esnaf, memur, emekli, çiftçi, işçinin yani emekçi, çalışan halkın çoğunluluğunun parasıdır. Yani yeni getirilen uygulamadda, bankada TL parası olanın (Mevduat Sahibi ) döviz kuru açığının çaresiz, güvencesiz halkın ödemesi öngörülmüştür.
Banka faizi ile döviz kuru arasındaki fark bu geniş halk kesimi tarafundan karşılanacaktır; ne kadar örtülmeye çalışılsa da, başka başka caf caflı isimlerle gizlense de, bu farkın matematiksel ifadesi ve dünyanın her yerinde kullanılan ismi faizdir. Neticede ekonomi ve finans disiplini içinde yaşamın doğal akışı sürmekte; çaresizlik içinde oluşturulmaya çalışılan “optik kaydırmalar” uzun ömürlü olamamakta, gerçeklerin örtülememe, saklanamama yönündeki “kötü huyu” bir kere daha sahnedeki yerini almaktadır.
Bu durum daha önce pekçok projede müşteri garantili, kullanım garantili yükümlüklerin örtülerek, bütçede yer almamaları uygulamasının yeni bir örneğini oluşturmaktadır. Yani zaten karşı karşıya olduğumuz “gizli ekonomi yönetimi” bu uygulamayla yeni ve hesapsız bir boyut daha kazanmıştır.
Biz, “kamu ihalelerinde şeffaflık ve bütçe denetimi tamamen yok edilmiş, yüksek ve verimsiz kamu harcamaları nedeniyle bütçe disiplini tamamen kaybedilmiştir” ve dolayısı ile yüksek enflasyona sebep olmuştur diye şikayet ederken,“bu yeni U dönüşü” ile bütçe disiplini bir kere daha yok edilmiştir.
TL mevduat sahiplerine tüm halkın cebinden bütçeden ödenecek ve bu yük 6 ay ile bir yıl içinde daha büyük bir enflasyon olarak geri gelecektir.
Bu U dönüşünün adı; “göle maya çalmaktır,” ya tutarsa hesabı. Kontrolü sende olmayan Amerikan doları ile kontrolü, sorumluluğu, yetkisi sende olan parayı, TL’yi terbiye etmeye çalışılıyorsun.
Burada asıl sorun “Güven Problemidir.” Çünkü hesap verilebilirlik için ve hesap yapmak için gerekli saydamlık, adalet ve hukuk duygusunun piyasalara hakim değildir.
Bu güvenin oluşması için tek çıkış gerçekten ve içtenlikle ulusal nitelikli ve yerli bir siyasetin ülkenin siyasi yaşamnda hakim olması, bu yönde bir siyasal yapının memlekette icracı konumuna gelmesidir.
İktidarın bu U dönüşünün bütçeye ne kadar maliyet getireceği belli değildir. İktidar hesapsız bütçeye,hesapsız bir kalem daha ekleyerek, zaman kazanmaya çalışmaktadır.
Bu model mali kırılganlığı daha da artırmıştır. Netekim Türkiye riski için CDSler 500 puanlardan 630 puanlara yükselmiştir. Dağın başında bir volkanın üzerinde halay çekmek sorumlu yöneticilerin yapacağı bir iş değildir.
Düzgün yönetim, eşit ve sonu bilinen pozisyonlar alarak memleketi yönetir. Ekonomiyi düzenlemek yani regule etmek yönetenlerin işidir. Yönetimin işi, ekonomiyi raydan çıkaracak işler yapmak değildir. İdeolojik fanatizm ve kendini zenginleştirmek fikirleri kombinasyonu ile ülkeyi yönetmek büyük bir çıkmaza giden bir yoldur.
Erken seçim hazırlığı ya da cehaletin kendini kandırması …….
Erken seçim hazırlığı olsa da, veya AKPnin karşılığı olmayan politikalarına para yetiştirmek olsa da, bu yaşananların özünde yeni ve taze kaynak bulmak ihtiyacı ve telaşı yatmaktadır.
- Gayrimenkul yağmasının sonuna yaklaşıldığı görülünce,
- Faiz indirme dayatması ile ülke parasının değersizleştirilmesi ve buna dayalı varlık satışları ve ucuz işçi pazarlama politikaları istenilen sonuçların aksine tepkilere yol açınca açık pozisyonları kapatmak için geriye ne kaldı?
- Vergileri yükseltmek ve
- “Değerli yalnızlık” nedeni kuruyan ve pahalılaşan dış kaynaklar yerine İç Borçlanma ağırlıklı olarak içeriye yönelmek.
Son 2 ayda oluşan TL’nin değer kaybı ilk önce % 80 sonra da % 40 gibi görünen devalüasyon yani TL nin satın alma gücündeki değer kaybı, özünde ticaret açığından kaynaklanmadığı gibi, bir “ekonomik kurtuluş savaşı” sebebi ile de olmadı !
1)Üretmeden ziyan etmek ve faiz fazlası yaratmadan dış borç almak ile oldu.
2) Demokrasi yerine korku ikamet etmek ve hukuksuz ve adaletsiz ortam yaratmak ile oldu.
Şimdi AKP hükümeti yukarıdaki iki ana yapısal unsuru düzeltmek yerine, TL cinsinden mevduat faizine kur garantisi vererek , AKP yönetimi halktan iç borçlanma yolunu halka sınırsız garanti vererek açmıştır. Sınırsız çünkü aradaki kur farkının ne kadar olacağını kimse bilmiyor, kur farkının bir sınırı yok. Yani bu fark yıllık 250 Milyar TL de olabilir ( Yaklaşık 24 Milyar dolar ) veya 750 milyar TL ( Yani 70 Milyar usd) da olabilir.
Satın alma gücündeki bu değer kaybının, TL’nin sömürülmesi ile enflasyonu artıracağı kesindir. Ama bütün bunlar, erken secim veya yönetenlerin çeşitli senaryolar ile kendilerini kandırmalarına bağlanmış ise, riskli ve yanlış olsa da kendileri için bir mantığı olabilir.
Toplam büyüme halk için olmayan bir büyüme olacaktır. Çünkü TL’nin, verilen kur garantisi ile sömürülmesi, karşılığı olmayan (fictional ) para yaratmak sebebini doğuracağı için, sanki hazinenin toplam TL gelirlerinin artması gibi bir görüntü oluşacaktır.
Memlekette karşılığı olmayan bu paranın kağıt üzerinde yaratılması sırasında, memleketin gerçek parası (Sermayesi) iktidar partisinin seçim yönetimi sürecinde yenilip tüketilecektir.
Kamu otoritesinin tek adama dayanması sonucu, açık ve şeffaf olmak yerine ülkenin mali sisteminin spekülatif ve miyopik hareketlerle yürütülen bir sürece girmesinin, bir zamanların henüz hatırası canlı sayılabilecek olan bankerlik furyası ve bunu izleyen sancılı günleri andırdığını ifade etmek abartılı olmayacaktır.
Mehmet Kazancıoğlu