Yakın sayılabilecek bir tarihte Union of Geological Sciences’tan bir grup bilim insanı, insanlığın ve ürettiği sosyal yapının gezegen üzerindeki etkisini vurgulamak için yeni bir kavram önerdi: Antroposen.
İkinci Dünya Savaşından sonra başlayan ve makineleşmiş endüstrileşmeyle pekişen Antroposen olarak adlandırılan bu dönem, insanlığın artık doğa üzerindeki mutlak hakimiyetinin vurgulamak için öne sürülmüştür. İnsan, normal koşullarda yaşadığı çevreden faydalanan bir tür iken, İkinci Dünya Savaşından sonra artık gezegeninin tüm kaynaklarını arzusu doğrultusunda kullanabilen, bunları yaparken gezegenin organik yapısını dahi geri dönülmez ölçüde bozabilecek (hatta bilfiil bozan) bir tür haline evrilmiştir.
1950’lerden sonra başlayan ilk tehlike atmosferdeki karbon konsantrasyonu üzerindeki insan etkinliklerinin etkisinin güvenli sınırı aşacak derece artması olmuştur. Bazı çevre araştırmacıları ve entelektüeller, insanlığın gezegen üzerindeki bu korkunç etkisini anlatmak için sadece Antroposen kavramının kullanılmasını eksik bulurlar. Doğaya böylesine zararın ardındaki asıl neden, dizginsiz bir ekonomik motivasyondur: Karı maksimize etme isteği. Dolayısıyla, bu insanlara göre, insanlığın doğa üzerindeki gerçekleştirdiği bu yıkımı en iyi anlatacak kavramlardan biri Kapitalosen’dir. Gezegenin ve diğer türlerle birlikte insanlığın sonunu getirecek ihtiras esasen bir ekonomik sistemden, yani kapitalizmden kaynaklanmaktadır.
Bu kavramdan da ilhamla neden Progresif Enternasyonel’in gerektiği sorusuna madde madde sorunları belirledikten sonra yanıt verebiliriz:
- The Bulletin of the Atomic Scientists dergisi 1947’den itibaren kritik yıllarda gezegenin insan eliyle kıyamet gününe ne kadar yaklaştığını gösteren Doomsday Clock’u kurar. Gece yarısına ne kadar yakınsak bu saatte, küresel kıyamete de o kadar yakınızdır. 1947’de ilk kez kurulduğunda bu saat gece yarısına 7 dakika kaldığını gösteriyordu. Saat şu an gece yarısına 100 saniyeyi işaret ediyor.
- İkinci Dünya Savaşından sonra insanlığı, diğer türleri ve gezegeni tehdit eden en ciddi risklerden biri de nükleer silahlanma yarışının sonucunda belirecek nükleer savaş tehdididir. Soğuk savaş dönemiyle şiddetlenen, sonrasında NATO’nun agresif genişleme politikasıyla ve Orta Doğu’daki şahin hükümetlerin bölgesel güç olma fantezileriyle devam eden bu tehdit, insanlığın devamını güvenli biçimde sağlayabilmesi için aşması gereken küresel tehlikelerin başında geliyor. Bu açıdan Doomsday Clock’un felaketi bu kadar yakın göstermesinin sebeplerinden biri de nükleer silahlanma konusundaki vahamettendir. Soğuk savaş sonrası NATO doğrultusunda Kuzey Avrupa’da ve Rusya sınırlarına doğru genişleme; ABD ve Kuzey Kore arasındaki nükleer gerilimin hala şiddetini taşıması; İsrail’in öncülüğünde Orta Doğu’da nükleer silahlanma eğiliminin pekiştirilmesi nükleer savaş tehdidinden hala uzak olmadığımızı gösteren olaylardır. Bunun yanı sıra üç önemli uluslararası anlaşmanın ikisine (the ABM Treaty ve the INF Treaty) ABD ve Rusya tarafından artık dahil olunmaması riski iyice pekiştirmektedir. Kalan son anlaşmadan da (the New START Treaty) Trump bir daha seçilmesi halinde çekileceğinin sinyallerini verdi. Görüleceği üzere nükleer silah doğrultusunda insanlığın yok olma tehlikesi en ciddi safhasında.
- Doomsday Clock’u gece yarısına yakınlaştıran insan kaynaklı felaketin sebeplerinden biri de küresel iklim krizi. Şu an hala iklim krizi diyoruz, çünkü kritik eşiğe ulaşmış değiliz. Sorunu hala çözme umudumuz var, dolayısıyla kriz olarak adlandırmaya devam ediyoruz. Ancak son gelişmeler bu hadisenin krizden felakete doğru gittiğini göstermektedir. Oxfam ve Stockholm Çevre Enstitüsü’nün yayımladığı bir rapora göre salgın sonrasında karbon salınımında göreli düşüş olsa da kümülatif karbon salınımı göz önünde bulundurulduğunda kritik eşiğe varmak üzereyiz. Dünya popülasyonun en zengin %10’luk kesimi 1995’ten 2010’a kümülatif karbon salınımın %52’sinden sorumlu ve böyle devam ederse sadece bu grup tek başına kritik küresel karbon eşiğinin aşılmasına sebep olabilecek kadar salınıma sebep oluyor. Dolayısıyla nükleer savaş riski, küresel iklim krizinin artık felakete dönüşmesi ihtimalinin kuvvetlenmesi ve aşağıda bahsedeceğim sosyal, ekonomik gelişmeler gezegen üzerindeki insan hayatını, diğer türlerin geleceğini hiç olmadığı kadar tehdit etmektedir.
- İnsanlığın yakın tarihte karşılaştığı diğer bir tehlike bu kez çevresel değil; ekonomiktir. Küresel fakirlik ya da gelir adaletsizliği, diğer çevresel felaketlerin yanına yazılması gereken aşılması elzem diğer bir tehlikedir. 70’lerde güçlenmeye başlayan vergi karşıtı liberteryen okulların 80 sonrası Reagon, Thatcher, Özal gibi isimler doğrultusunda, neoliberalizm olarak somutlaşarakbaşlattığı akım; devletin küçülmesine, yurttaşların sosyal haklarının elinden alınmasına, şirketler üzerindeki regülasyonun kaldırılmasına, zenginlerin ve şirketlerin vergi yükünün hafifletilmesine, üretimin periferalLatin ve Asya ülkelerine kaydırılmasıylaGlobal Batı’da işsizlik ve periferal ülkelerde işçi gücü sömürüsüne sebep olarak ülkelerin tüm ileri adımlarını tahribata uğratmış ve yeni otoriteryen politik akımların belirmesine neden olmuştur. Neoliberalizmin yarattığı politik, sosyal enkaz o kadar derindir ki; bu ekonomik sistem, çevresel felaketlerden sosyal adaletsizliklere kadar geniş bir alanda ciddi izlere sebep olmuştur.
- Neoliberal ekonomik adımların sosyal ve politik hayat üzerindeki etkileri gezegen çapında mücadele edilmesi gereken diğer bir krizin sebebidir. Neoliberalizm doğrultusunda gelişmiş ülkelerdeki orta sınıf erirken en zengin kesimin varsıllığının iyice pekişmesi; gelişmiş ülkelerde ciddi bir gelir adaletsizliği sorununa sebep olmuştur. Diğer yandan küresel şirketlerin ucuz iş gücü olan ülkelere üretimi kaydırması, periferal ülkelerdeki işçi sömürüsüne, dolayısıyla buradaki işçilerin küresel fakirlik sınırının altında kalmasına sebep olmuştur. Bu küresel şirketler, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz üretim ve gelişmiş ülkelerdeki finansallaşmış ekonomik düzen sayesinde karlarını ve üretimlerini insanlık tarihinin en yüksek seviyelerine taşıdılar. Buradan elde ettikleri ekonomik gücü politik lobiciliğe aktararak ekonomiden politikaya toplumsal hayatın her yerini abartısız olarak ele geçirdiler.
- Bu gelişmeler elbette gündelik insanın fakirlik sınırlarında olması pahasına gerçekleşiyordu. Dolayısıyla gündelik insan kendini geride bırakılmış, politikacılar ve ülkelerinin kurumları tarafından ihanete uğramış hissediyordu. Unutmamak gerekir ki, neoliberalizm sadece Reagen, Thatcher, Özal vs. tarafından pratik edilmedi. Özellikle ‘sol partiler’ de spektrumda merkeze doğru meyledip neoliberal politikalarla uyumlu hale geldiler. Bill Clinton’ın Demokrat Parti’si, TonyBlair’in İşçi Partisi esasen sol görünümlü merkezde, teknokratikhegamonyayıve neoliberal politikaları pratik eden yeni politik aygıtlardı. Bu gelişmelerin sebep olduğu ilk politik sonuç; sıradan insanın sağ, otoriteryen demagoglara meyletmesi oldu. Bu sosyal gücenme dünya çapında teker teker sağ kanat, nasyonalist liderlerin seçilmesine vesile oldu. Ayrıca, neoliberal politikalar kadar sözde sol partilerin de bu politik fenomenin belirmesinde katkısının olduğu notunu da düşmek gerek.
Tek tek maddeleri özet biçimde yeniden sıralayarak Progresif Enternasyonel’in varlığının neden önemli olduğunun altını çizeyim:
- Nükleer savaş riski
- Küresel iklim krizinin artık felaket olma aşamasına varması
- Neo-liberal enternasyonel sebebiyle dünya çapında küresel fakirlik ve gelir adaletsizliği
- Neo-liberal enternasyonele tepki olarak sağ otoriteryen nasyonalist enternasyonelin ortata çıkması
Görüldüğü üzere gezegen üzerindeki düzenli organik hayatı tehdit eden dört ciddi tehlikeyle karşı karşıyayız. Aynı zamanda artık yalnızca sosyalist kehanet olmaktan çıkmış bir gerçek var: Kapitalizm çalışmıyor. Yukarıda andığım tehditler ve kapitalizmin artık işlemeyen bir sistem olması sebebiyle Progresif Enternasyonel’de, gezegenin geleceğine ve kapitalizm sonrası belirecek yeni düzene bilhassa vurgu yapıldı. Yanis Varoufakis’in de adlandırdığı üzere banker enternasyoneline ve nasyonalist enternasyonele ortak program ve eylem doğrultusunda alternatif olacak yeni bir enternasyonelin, yani Progresif Enternasyonel’in varlığının öneminin altı çizildi.
İvedi olarak yapılması gereken Chomsky’nin de sık sık vurguladığı gibi, küresel olarak birbiriyle ilgili aktivist hareketlerin oluşturulması. İklim anlaşmalarının imzalanmasını ve uygulanmasını(!) sağlayacak; nükleer silahlanma yarışını yavaşlatacak hatta sonlandırılmasına vesile olacak baskıyı oluşturan aktivizmin ilk adımda kaçınılmaz olduğu aşikar. Peki ya kapitalizm sonrasına ProgresifEnternasyonel’in önerisi ne olacak? Hakiki bir politik alternatif olabilmek için yeni bir ciddi ekonomik tasarımın gerekliliği panellerde de vurgulandı. Bu bakımdan ProgresifEnternasyonalist’teYanisVaroufakis tarafından korporosendikalizm olarak anlandırabileceğimiz yeni bir ekonomik alternatif önerildi. Atılacak adımlardan ilki, emeği market ürünü, alınır satılır bir entite olmaktan çıkarmaktır. İş ortamının bir hisse ve bir oy uygulamasıyla demokratikleştirilmesi önerilerden bir diğeri. Karar alma mekanizmasının yönetim kurullarına sıkıştırıldığı, tüm maksadın hisse sahiplerinin karını arttırmak olduğu şirket yapısından ne işçiye ne tek tek ülkelere ne de insanlığa uzun raddede faydanın gelmeyeceğini artık kavramaya başlıyoruz. Ayrıca her işçiye bir hisse payının verilmesi ve bunun satılamaz bir entite oluşu, bildiğimiz bankacılık sisteminin de altını dinamitleyecek bir adım olacak. Dolayısıyla Progresif Enternasyonel’de gündelik insanı adeta boğazlama mekanizmasına dönüşmüş kredi ve bankacılık sisteminden de kurtulmanın planı bir biçimde sunuldu. Son olarak kapitalizm sonrasında önerilen ilerici sosyal politik diğer adımlar; her işçinin kooperatifinden aldığı pay ve evrensel temel gelir fikriydi. Bir diğeriyse her vatandaşın 18 yaşına kadar güven hesabında temel bir maaşın biriktirilmesiydi.
Görüldüğü üzere Progresif Enternasyonel’de ilkin can yakıcı sorunlar tek tek ortaya kondu: Küresel fakirlikten, iklim krizine, yükselen sağ kanat otoriteryenizme sorunlar ortaya konmakla birlikte bu sorunların nasıl aşılacağının alternatifi ya Progresif Enternasyonel ya yokuluş denilerek vurgulandı.
Doğukan Demircioğlu; ODTÜ Bilişsel Bilimler, Yük.Lis.Öğr.