COVID 19 Aşısı Dağıtımı: Bir İnsanlık ve Ahlak Sınavı

Covid 19 salgını, başlangıçtaki şiddeti yer yer sakinleşmişse de dünyanın bir numaralı sorunu olmaya devam ederken, bütün dünyanın gözü kulağı, çeşitli ülkelerde son hızla devam eden ve sayıları 130’u bulduğu söylenen aşı çalışmalarından gelecek müjdelere odaklanmış durumda. 

Basına yansıyan haberlere bakılırsa, bunlardan en önde gideni Oxford Üniversitesi tarafından geliştirilen ve AstraZenaca ortaklığında dağıtılacak aşı gibi görünüyor. Ayşegül Engür Dahi tarafından hazırlanıp, NTV resmi internet sayfasında yayınlanmış olan ve söz konusu aşınındünya çapında dağıtımının etik boyutuna da dikkat çeken haberin satırbaşları şöyle:

  • ABD, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda vs. “zengin ülkeler”, AstraZenaca’nın kapısında kuyruğa girerek, paraları bastırıp, yüz milyonlarca doz aşıyı, vatandaşları için kapatmışlar.
  • AstraZenaca yetkilileri, yoksul ve gelişmekte ülkelere dağıtılmak üzere Hindistan’a 400 milyon doz aşı göndereceğine ilişkin bir açıklama yapmışlar.
  • ABD, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda vs. “zengin ülkeler” aşıları “kapatmak” için AstraZenaca’ya yüz milyonlarca dolar öderken, aşı çalışmalarında önde giden ülkelerden Çin, geliştirdikleri aşının etkisi kanıtlandığı anda, onu  önce Afrika’ya yollayacaklarını bildirirken, ÇKP Genel Sekreteri Şi Cinping, aşının tüm dünyanın malı olacağını açıklamış.
  • Aşı için cam tüpler üreten ve AstraZeneca’yla ortak çalışan Schott şirketinin CEO’su Dr. Frank Heinricht, küresel anlamda salgının durabilmesi için en az 10 milyar doz aşının dağıtılması gerektiğini söylemiş. Ancak, AstraZeneca’nın bu miktardaki aşıyı üretebilmesi yıllar alabilecekmiş.  İngiltere’deki Nufiield Bioethics Konseyi üyesi Arzoo Ahmed, “AIDS ilaçlarının yoksul ülkelerdeki insanlara ulaşması 10 yıl aldı. Aynı durum Covid-19 salgınında da yaşanırsa milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi kaçınılmaz” ifadelerini kullanmış.
  • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) danışmanlarından Dr. Soumya Swaminathan ise AP’ye yaptığı açıklamada, “Tüm aşının dünyanın belirli bölgelerinde toplandığı bir durumun yaşanmasını istemiyoruz ancak şu anda aşıya sadece belli ülkelerin erişebileceğini söylemek yanlış olmaz” demiş.
  • New York Üniversitesi’nden etik profesörü Arthur Kaplan, aşının bulunmasıyla, dünya tarihindeki en büyük etik mücadelenin verileceğini söylemiş. Kaplan, ABD tüm vatandaşlarına yetecek kadar aşıya sahip olsa bile zaten ülkedeki hiyerarşi nedeniyle aşının eşit dağıtılamayacağını belirtmiş.

Ayşegül Engür Dahi’nin haberi satır başlarıyla böyle…

Bir tarafta,  ABD, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda vs. zenginlerin, parayı bastırıp aşıyı kapatma tavırları ve Dünya Sağlık Örgütü danışmanının bu durumu “istemeyerek de olsa normal” kabul eden tutumu; bir tarafta da aşıyı önce “zenginlere” değil, Afrika’ya göndereceğini açıklayan ve aşının tüm dünyanın malı olacağını söyleyen Çin’in tavrı. Ve nihayet, etik profesörü Arthur Kaplan’ın sorunun kalbini işaret eden; aşının bulunmasıyla dünya tarihindeki en büyük etik mücadelenin verileceğine ilişkin sözleri yer alıyor.

Covid 19 aşısının dağıtımında, Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi; parayı veren düdüğü çalmalı mı ya da DSÖ danışmanının,“istemeyerek” ifade ettiği gibi, aşıya “belli ülkelerin” erişmesi kaçınılmaz ya da normal mi? Yoksa aşı, etik ilkeler çerçevesinde, insani değer ve ölçülere göre mi dağıtılmalı? İnsanlığın büyük bir çoğunluğunun, Covid 19 aşısının dağıtımına, etik ilkeler ya da insani değer ve ölçülerin esas olmasından yana olduğunu düşünüyorum.

Peki, nedir Covid 19 aşısının dağıtımına esas olması gereken etik ilkeler ya da insani değer ve ölçüler?

Bu konuya esas alacağımız temel değer “yaşama hakkı”dır. Yaşama hakkının temellerini, “İnsanca Yaşlılık Hakkı” başlıklı yazımda, kısaca aşağıdaki gibi açıklamıştım.  Yaşama hakkı denilince yaygın olarak “can güvenliği” anlaşılır. Ancak, yaşama hakkı, can güvenliğinden çok daha kapsamlı olup, bütün insan haklarının türediği temel insan hakkıdır. Ana çizgileriyle ifade etmek gerekirse, yaşama hakkının dayanağı, insanın canlı-olma doğasından gelen yaşamak, hatta sonsuz yaşamak yönelimidir. Sonsuz yaşama yönelimi, insanın canlı-olma  doğasından nasıl kaynaklanır?

Canlıların yapıtaşı genlerdir. Genler yaşam-kalım maddesi (protein) bulduğu sürece, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilir. Yapıtaşları olan genlerin, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilme yeteneği, canlılardaki sonsuz yaşama yöneliminin temelidir. Genler sonsuza yönelik kopyalama hareketini, yaşam birimleri halinde yapagelmişlerdir. “Yaşam birimi”,canlı yaşamı taşıyıp kalıtan her bir organizmadır. Bakteriden solucana, filden tavşana, ayrık otundan sedir ağacına, her bir tekil canlı, yaşam birimidir. İnsan da bir yaşam birimidir. Her bir insan yaşam birimi olduğu için, her bir insanın doğası yaşamaya, hatta sonsuz yaşamaya yöneliktir.

Birer yaşam birimi olarak yaşamaya yönelik olduğu için, her bir tekil insan, doğasından gelen “yaşama hakkı”na sahiptir. Her bir tekil insanın doğası yaşamaya yönelik olduğu için, yaşamak şu veya bu kesimden, şu veya bu yaştan ya da şu veya bu sınıftan insanların değil, istisnasız bütün insanların doğal hakkıdır. Bundan dolayı, hiçbir insanın, diğer insanların yaşamına müdahale ederek, onların yaşam sürelerini kısaltmaya ya da yaşamlarını sona erdirmeye hakkı yoktur. Öyleyse herkesin yaşama -doğal- hakkına sahip olmasıtemel insani değerdir. Yaşama hakkı değerini esas alan davranışlar insanca; yaşama hakkı değerini esas almayan davranışlar da gayri insanidir, ahlak dışıdır.

Yaşama hakkı değerine göre değerlendirdiğimizde, aşının dünya çapında insanca nasıl dağıtılması gerektiği üzerine ölçüler belirlenmesi için çalışıp, çabalamak yerine, AstraZenaca’nın kapısında kuyruğa girerek, paraları bastırıp, yüz milyonlarca doz aşıyı, vatandaşları için kapatan ABD, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda vs. “zengin ülkeler”in tavrı, gayri insanidir, bu nedenle gayri ahlakidir.

Peki, Covid 19 aşısı hangi ölçülere göre dağıtılırsa, yaşama hakkı değerine uygun, yani insanca ve bu nedenle ahlaka uygun davranılmış olur?  Bana göre temel ilke, “zengin olmak” değil, “sağlık bakımından öncelikli ihtiyaç sahibi olmak”tır.  Bu çerçevede, ilk akla gelen ölçü, Covid 19 ile mücadelede, hastalarla doğrudan temas eden sağlık personeli olmak; ikinci ölçü Covid 19’a karşı yüksek risk grubunda olmak; üçüncü ölçü, yaşamını kazanmak için yaptığı işi gereği,virüsün bulaşmasına uygun olan kalabalık ortamlarda bulunmak zorunda olmak olabilir.  Bunlara başka birçok “insani” ölçüler daha eklenebilir.  Ancak kuşkusuz milyonlarca öncelikli ihtiyaç sahibi (zengin veya yoksul) insan dururken, zenginliğine dayanarak, parayı bastırıp aşıyı satın almak, asla insani bir davranış değildir.  Bu nedenle Covid 19 aşısının dağıtımına “zenginlik ölçüsü”nü kullanmak ahlaksızlıktır. Bu durumda, “sağlık bakımından öncelikli ihtiyaç sahibi olmak” ilkesi temelinde, Covid 19 aşısının dağıtımına esas olacak insanca ölçüler üzerinde, ilgili uzman kişi ve kurumlarca, titizlikle ortak bir çalışma yapılıp, söz konusu ölçülerin tespit edilip ortaya konması gerekir. Daha sonra, uzman kişi ve kurumlarca tespit edilen ölçülerin aşı dağıtımında uygulanması için, insani duyarlılığı olan herkesin ve siyasi parti, dernek, sendika vs. her kurumun çaba göstererek, dünya çapında siyasetçileri ve devletleri etkileyecek yaygınlık ve etkinlikte kamuoyu oluşturulması gerekir.

Dünyayı hızla sarıp sarsan ve insanlığı kasıp kavuran koronavirüs salgını, devletleri ve bilim insanlarını harekete geçirdi ve onlar var güçleriyle bu belayı def edecek aşıyı bulmak için harıl harıl çalışıyorlar.  Büyük olasılıkla da başarılı olacaklar. Böylece, sadece, insanlığı bir beladan kurtarmış olmayacaklar, “bilim insanı” sıfatıyla taşıdıkları bilimi de girdiği sınavdan yüz akıyla çıkarmış olacaklar.

Aşının bulunması için yapılan çalışmalar, insanlık için “bilim sınavı”dır. Covid 19 aşısının bulunmasıyla, bilim insanları sınavlarını başarıyla geçmiş olacaklar. Ancak aşınındağıtılması, insanlığın önüne bir başka sınav daha koyuyor: “insanlık ve ahlak sınavı.”  Zengin ülkelerin tavrı, insanlığın bu sınavı başarıyla geçmesinin güç olduğunu gösteriyor. Ancak durum tamamen umutsuz da değil. Zengin ya da yoksul olsun dünyanın tüm ülkelerinde, insani duyarlılığı yüksek sayısız insan ve insani duyarlılık üzerine kurulu çok sayıda ulusal ve uluslararası kurum vardır. İşte bu durum, insanlığın Covid 19 üzerinden gireceği insanlık ve ahlak sınavını başarabileceğine dair umutları besliyor.  Çünkü koronavirüs salgını gibi,zengin yoksul ayırt etmeden, herkesi aynı derecede etkileyen, bütün dünyayı sarmış olan, sadece yaşamları değil, ekonomileri de derinden sarsan, yakıcı bir olay üzerinden dile getirilecek adalet ve ahlak söylemi, milyonlarca insanın insani duyarlılıklarını daha ateşli olarak harekete geçirebilir.

Bu durumda, Covid 19 aşısının insani değer ve ölçülere göre, ahlaka uygun olarak dağıtımı için, her platformda insanlık ve ahlak sınavı bilinciyle mücadele etmek, insani duyarlılığı olan herkesin ve insani duyarlılık üzerine kurulduğu iddiasında olan siyasi parti, dernek, sendika vs. her kurumun görevidir. Başarıyla geçilecek bu sınav sonucunda, sadece aşının hakça dağıtımıyla,milyonlarca can kurtulmuşolmayacak; bunun yanında ve bunun kadar önemli olarak, insanlar arası çatışma ilişkilerinin yerini dayanışma ilkelerinin alması yolunda önemli bir mesafe alınacak, dayanışma ilişkilerinin yayılıp, derinleşmesi ivme kazanacaktır. Böylece, barış ve dostluk ilişkileriyle örülmüş, insanların erinç ve gönenç içinde yaşayacağı “dünya toplumu” oluşumu yolunda önemli bir mesafe alınmış olacaktır.

Öyleyse, haydi hep birlikte insanlık ve ahlak sınavına…

Mehmet Uysal; Felsefeci, Yazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.