Ocak 2020 ayında Dünya haberlerinde önceleri son sıralardaki haberler içinde Covid-19 konulu haberler yer almaya başladı.
Davos’daki Dünya Ekonomik Forumunda 22 Ocak tarihli basın toplantısında ABD Başkanı Donald Trump’ın “sadece Çin’den gelen birisi var. Tamamen kontrolümüz altında ve Çin’le çok iyi ilişki içindeyiz, virüsün önlenmesi için Çin Başkanı Ji Jinping’e güveniyorum” sözleriyle birlikte konu dünya medyasında ilk haberler arasında yer almaya başladı. Mayıs ortalarında bu haber Şubat ortasından beri tüm dünya medyasında birinci haber olarak geçiyordu.
Salgının sağlık konusunda yarattığı endişe ve korkulara tüm dünyada bireysel, kurumsal ve ülke olarak ekonomilerde yaşanacak kayıp endişeleri eklendi. Ocak ve Şubat ayları boyunca ülkemizde Sağlık ve Hazine Bakanlıkları dahil hükümet ve diğer sorumlu makamlardan Salgın veya Covid-19’a ait endişeli bir söylem henüz dillendirilmemişti. Bizim için henüz “ufukta” bir tehlike görünmüyordu. Aksine Hazine Bakanımız 3 Şubat 2020 tarihli “Değişim Başlıyor” başlıklı Dolmabahçe sarayındaki sunumunda, 2020 yılında %5 büyüme ve tek haneli enflasyon hedeflerinin tutacağını, ifade ediyordu. Bakan Albayrak Şubat ayı boyunca yabancı basın ve ekonomi tahminleri yapan kuruluşlarla ilgili eleştirileri üzerinden, “% 5 büyüme hedefimiz devam ediyor, krizden karlı çıkacağız,” söylemi sürdürdü. Bu tarihlerde Almanya’da 550 milyar Euro, Fransa’da 300 milyar Euro kredi garantisi, 45 Milyar Euro acil nakit destek, ABD’de ise vatandaşların her birine $ 1,200’lık çek vermeyi de içeren 1 trilyon $’lık, büyük ekonomik önlem paketleri açıklanmaya başlandığı unutulmamalıdır.
İlk ölümün ilan edildiği 17 Mart 2020 tarihli Merkez Bankası Para Politikası Kurulu “Korona virüsün Ekonomik ve Finansal Etkilerine Karşı Alınan Tedbirler” kapsamında politika faizini 1 puan indirerek % 9,75’e düşürdü. (TCMB Para Politikası Kurulu 2020-19 sayılı toplantı özeti duyurusu) Ekonomik önlemleri geç de olsa almaya başlamıştık. İlk önlemler hem genel söylemdeki “faizleri indirin” düsturuna uygun davranılmış, hem de % 10 psikolojik faiz sınırının altına inilmiş oldu. Faiz indirimiyle Salgına karşı uygulanacak en etkin ve yaygın önlemin KREDİ GENİŞLEMESİ olacağı sinyali güçlü bir şekilde verilmiş oldu. Nitekim faiz indirimi Nisan ayında da devam etti.
ÖZEL BANKALARA SİTEM
Cumhurbaşkanı tarafından 18 Mart günü açıklanan “Piyasada Ekonomik İstikrar Kalkanı” başlığıyla açıklanan ekonomik önlemler paketinin “yeni kredi” yükünü, İşe Devam, Çek Ödeme ve Bireysel İhtiyaç Kredileri ağırlıklı olarak, kamu bankalarınca karşılanmakta olduğunu gerçeği vardı. Hazine Bakanı Berat Albayrak 12 Nisan 2020 günü sosyal medyasında bir video yayınlayarak, genel olarak Ekonomik İstikrar Kalkanı paketi kapsamında kullandırılan İşe devam, Bireysel İhtiyaç Destek, Halkbank Esnaf kredileri, kredi ötelemelerini, yeni, Parafkart kredisi talep ve kullandırışlarını kamuoyuna açıkladı. Bu açıklama sırasına özel bankalara ise şu şekilde serzenişte bulundu: “Kamu bankalarımız tüm imkanlarıyla vatandaşlarımızın yanında dururken özel bankaların TAKINDIĞI TAVIR bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Özel bankaları birliğin parçası olmaya davet ediyoruz”. Bakanın bu söylemi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası ve geri alınması tartışmaları arasında unutuldu. Fakat aslında unutulmadığı, özel bankalardan rica edilen kredi genişlemesine katılımın, sadece rica ile değil, uygulamaya konulan yeni br dizi önlem ile kural gereği haline getirileceği de görülecekti. (https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/bddkden-krediler-icin-yeni-duzenleme/1809389)
ÖNLEMLERE DEVAM: AKTİF RASYOSU
Aktif Rasyosu ile bankaların topladıkları mevduatın (DTH’da 1.25 katı) en az %100 kadar kredi vermeleri yada % 0.75 oranında kredi sayılmak kaydıyla menkul kıymet almaları yada %0.50 oranında kredi sayılmak üzere TCMB ile SWAP yaparak döviz vermeleri isteniyor. Basit anlatımla bir banka sadece TL mevduat toplayıp müşterilerine kredi veriyor olsa en az topladığı mevduat kadar kredi vermeli, veremediği kısım için ceza ödemeliydi. Aktif Rasyosu en yakın tanım olarak bankacılık çevrelerinde Kredi Mevduat Oranı (KMO) kavramı ve oranı kullanılır. KMO geçtiğimiz yıllarda oranın %100’ü aşmasıyla özellikle 2017 ve 2018 yıllarında epeyce tartışıldı. Kredi Mevduat Oranı (KMO) 2002 yılında % 34, 2004 yılında %52 ve 2008 krizinde % 81’di (https://www.finansalgoz.com/ 2017/05/kredi-mevduat-orannda-sorun-olan-ne.html)
Bu oran, 2013 Yılında % 111 ve 2017 yılında % 120 olarak gerçekleşmişti.2018 Yılında da KMO’nun % 120’in üzerinde seyretmesi konunun ekonomi çevrelerinde genellikle bankacılık sektörü için olumsuzluk unsuru olarak tartışılmasına neden oldu. T.C. Merkez Bankası ekonomist ve danışmanlarınca 22.11.2018’de yayınlanan bir çalışma ile Kredi Mevduat Oranının Türk Bankacılık sektörü dinamikleri bir matematik modelle incelenmiştir. (https://tcmbblog.org/wps/wcm/connect/blog/tr/main+menu/analizler/Turkiyede_kredi_ mevduat_oraninin_dinamikleri. Yazıda KMO için herhangi uygun veya doğru bir oran öne sürülmemekte; “daha düşük KMO’ya sahip bir bankanın likidite stresi yaşama ihtimalinin de daha sınırlı olduğu değerlendirilir,” denilmektedir. Yazıda KMO’nının çok az sayıda ülkede düzenleme konusu olduğu, yazarların bilgilerine göre bu kriterin sadece Çin, Güney Kore ve Endonezya’da yasal olarak takip edilmekte olup, üst sınırın da yüzde 100 veya daha altı bir seviye olduğu belirtilmektedir. (https://tcmbblog.org/wps/wcm/ connect/blog/tr/main+menu/analizler/turkiyede_kredi_mevduat_oraninin_dinamikleri)
Ekonomimiz bazılarımıza göre daha eski 2014’den beridir, ama en azında 2018 Ağustos ayından beridir sıkıntılı bir süreç yaşamaktadır. Bu süreçte başta genç işsizliği olmak üzere artan işsizlik, şirketlerimizin kur artışlarının köpürttüğü artan borç yükü, düşen karlılıkları sorunları var. Bu süreçte Bankalarımızın kredi kalitesi ve batık kredi oranları gündemde hep canlı. Kredi yapılandırması ve vade uzatılması için Finansal Yeniden Yapılandırma gibi yeni yeni uygulamalar getirilerek, şirketlerimiz konkordato yerine gönüllü olarak bu yeni yapılandırma modellerine yönlendirildi. Ekonomik sorunların kur kriziyle ağırlaştığını varsaydığımız 2018 Ağustosu ve sonraki dönemde de KMO % 120’lerde oluşu Bankacılık sektörü için yüksek bulunmaktaydı. Yakın dönemin bu tartışmaları varken AKTİF RASYOSU yürürlüğe girdi.
Kararda tüm bankalara yeni kurallara 1 Mayıs 2020’ye kadar uyum zorunluluğu getirildi. Son 6 aydır kredi genişlemesinin yükünü çeken kamu bankaları İşe Devam ve paralelindeki diğer kredi kullandırışlarıyla Aktif Rasyosunu esasen fazlasıyla tutturmakta olduklarından, yeni kural sadece özel ve yabancı bankalar için yeni eylem ve işlem gerektiriyordu. Kriz sırasında ekonomiye çare kredi genişlemesinde görülüyor ve özel bankalarında ellerindeki tüm kaynaklarla kredi vermesi, hazine bonusu vb. menkul kıymet alması, kasa ve muhabirlerdeki dövizlerini de olası en yüksek miktarla TCMB’na SWAP’la verilmesi isteniyordu. Formülle DTH türü mevduat için verilmesi gereken kredi 1/1.25 gibi bir oran öngörülerek caydırılıyordu. Bankalardaki DTH teşvik edilmiyor, yerine başka kaynaklara, örneğin yurt dışından borçlanmaya yönelmeleri isteniyordu.
TANIM VE TARİHSEL GEÇMİŞ
Çıkan AKTİF RASYOSU tanım ve yönetmeliği şaşkınlıkla karşılandı. Öncelikle belirtmeliyiz ki; bu tanım ve kavram bankaların gerek uluslararası gerekse de BDDK eliyle yürütülen ulusal denetimlerinde denetlenen ve değerlendirilen bir konu değildi. Aktif Rasyosu veya aynı anlama gelecek bir kavram ve tanım ulusal ve uluslararası banka denetimi literatüründe bulunmamaktadır. Kavram esasen kredi kullanan firma/müşteri ölçeğinde müşteri/firmayı mali performans olarak geçmiş ve geleceğini doğru değerlendirme tekniği olan mali tahlil ve incelemelerde kullanılan veya tanımlanan bir oran da değildir. Mali tahlile veya bağımsız denetime konu şirket bir banka olsa bile mali tahlil raporu Aktif Rasyosu veya aynı anlama gelebilecek bir oran ve kavramı içermez. Aktif Rasyosu BDKK tarafından türetilmiş ve tanımlanmış bir oran ve kavramdır.
TÜRKİYE’DE BANKA MEVDUAT VE KREDİLERİNE SINIRLAMALAR
Bankacılık tarihimizde, bankalarımızın denetimi, toplanabilecek mevduat ve verilebilecek azami kredilerin, banka sermayelerinin belli bir misline sabitlenmesiyle yapılmaya başlanmıştır. (7129 sayılı23.08.1958 tarihliBankalar Kanunu) Kanunla 1958 yılında sermayenin büyüklüğüne göre 7 kat ve azami 15 katı kadar mevduat toplanabilirken, bu katsayılar 23.07.1979 tarih 28 sayılı KHK ile sermayesi 50 milyon TL’ye kadar olan banklara 12 katına, sermayesi 2 milyar TL’yi aşan bankalara da 22 katına kadar mevduat toplamaya izin vermek şeklinde yapıyordu. Kanun ve düzenleyici otorite esas itibariyle bankalara tevdi edilen “mevduatın güvencesine” odaklanmıştı.
Gerek 23.08.1958 tarih 7128 sayılı kanun ve bu kanunda esaslı düzenlemeler yapan 1979 tarihli 28 sayılı ve 1983 tarihli 70 sayılı KHK ve 02.5.1985 tarih 3182 sayılı Bankalar kanunumuz, mevduatı koruma amaçlıdır. Koruma mevduat toplama sınır ve yetkilerini düzenlemek ve giderek toplanan mevduatlarla verilebilecek azami kredi hacmi ve kredilerde belirli sektör ve sermaye gruplarında yoğunlaşmanın önüne geçilmesinin sağlanmaya çalışılmıştır. 22.07.1983 Tarihli 70 sayılı KHK 38nci madde ile, “bankaların özvarlıklarının belirli bir oranı/katı kadar mevduat toplamaya izin verilmesinin yetersizliği gerekçesiyle ve verecekleri kredilerin toplamı da sermaye/özvarlıklarının 20 katı ile sınırlandırılmıştır. Günümüzde “sermaye yeterliliği” olarak anılacak düzenleme bu şekilde ilk kez Bankalar Kanunumuza girmiş oldu.Gerekçede ifade edilen yetersizlik kontrolsüz kredi verilerek de mevduat riske edilip zarar görebilir endişesiyledir.
Bankacılığın bir ekonomideki önemi ve ekonominin gelişimine yapabileceği katkıların sayım dökümü oldukça uzundur. Ekonomik faaliyetlerin gerektirdiği iş ve yatırımın kaynağı aynı ekonominin tasarrufu sağlayan tarafıdır. Bankalardan tasarrufların iş ve yatırımına dönüşümünde tasarrufları kayba uğramadan iş ve yatırımlara kredi vermesi beklenir.Otorite mevduat toplama iznini vermenin gücü ile bankalar üzerinde denetim ve gözetim yetkisini tasarrufları korumak için kullanır. Mevduat toplama yetkisinin kudreti, bankaların iş, işleyişleri ve tasarrufları kullanma biçimine yönelik denetim ve müdahalenin haksız veya yersizliğini ileri sürmeyi anlamsız kılar. Haklılığın kaynağı tasarrufu korumanın kamu adına üstlenilmiş ve tüm ülkenin çıkarına dairbir yetki olduğu varsayımındandır. Tarihsel süreçte de denetim ve gözetim özünde tasarruf odaklı olmuştur. Ülkemizdeki ve dünyadaki pratikte esasen bankalara hep, neden kredi vermediği değil, neden kötü, riskli ya da geri dönmeyecek kredi verdiği sorulmuştur.
Aktif Rasyosu ile, sektördeki denetleme açısından, bankalara “neden riskli kredi verdin” yerine “neden kredi vermedin” sorusu sorularak müdahalede bulunulan yeni bir dönem açılmış olmaktadır. Aktif Rasyosundaki formüle en hızlı uyumun yeni kredi vererek sağlanabilir olması bu müdahalenin etkisi ve boyutunu göstermektedir. Aktif Rasyosu’nun elbette ki Sermaye Yeterliliği kuralları içinde yürütüleceği düşünülmelidir. Ancak Salgın sırasında kredi genişlemesinin en etkin ekonomik önlem olarak değerlendirildiği bir ortamda, Aktif Rasyosunun Sermaye Yeterliliğini zorladığı noktalar, uygulamada ne gibi esnekliklerin öngörüleceği veya bankaların bilançolarında yer alan varlık ve yükümlülüklere dair mevcut tanımların nasıl revize edileceklerini bugünden tahmin etmek mümkün görünmemektedir. Nisan 2020 ayı ortalarında bu oranı tutturamayan özel bankaların “Birliğin parçası” olma çağrısına ne kadar ilgi göstereceği konusu da ayrı bir başlık olarak izlenmelidir.
Bankacılığın tarihsel gelişimi ve risk olgusu ekonomide belirsizliklerin arttığı dönemde bankaların risklerini arttırmak yönünde “müdahaleye” uğramak yerine, mevduat ve dış kaynak tabanlarını daraltmaya yöneldikleri ve denetim ve gözetim kurumlarınca bu yönde teşvik edildiklerini göstermektedir.
Refik Karakaş; Bankacı, TMSF Eski yöneticisi
Tebrik ederim,aklına ve eline sağlık.
Tam bir “TEZ” sunumu gibi olmuş.
Bu anlamda, Uluslar arası mukayese ve örneklemeler ile öngörü ve önermeler de ilave ederek makaleden bir araştırma konusuna”TEZ” getirebilirsin.???
Bukadar sade dil ile ancak bukadar anlatilabilir idi.Emeginize saglik
Teşekkürler.
Refik Karakaş
Refik bey,
Bu bankacılık işlemlerinden pek anlamayan bir mühendis olarak şöyle diyebilirim;
Bir denklemin eşit ikonunun iki tarafı, kümülatif olarak birbirine denk olur. Bunu evren yasalarından, “bir şey yoktan var olmaz, var olan ise yok olmaz“ a uygularsak, bir tarafın diğer tarafa dengesizliği kosmos’daki “kaos” karşılığıdır. Yani kısacası, %120 kredilendirme ile sektörü kaos beklemektedir.
Bilmem doğru tanımladım mi?
Teşekkürler!
İçinde bulunduğumzu ekonomik durumu tahlil etmede, siz ve sizin gibi konunun uzmanları tarafından yazılan yazılar, ve sosyal medya paylaşımları oldukça faydalı olmakta ve finans okur yazarlığı açısından herkese katkı sunmaktadır.
Elinize, emeğinize sağlık.
Yazılarınızın devamını dilerim.
http://www.toplumcudusunce.com‘a da ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Saygılarımla.
Refik Bey
Tahlil ve tesbitlerinize katilmakla birlikte ozellikle 2008 oncesi KMO ve sonrasi batik kredi oranlarini karsilastirdigimizda tesbitlerinize destek olacak sonuc cikacaktir.Diger yandan konkordato yerine kredilendirme modeli, artan kur yuku sebebi ile Teknik iflasa dusmus sirket analizleri de bu modele ornek tesgil etmekte olup , aslinda yapilanin mevcut krizi oteleme yada make up modeli oldugunu Kabul ederek gelecek sirket stratejilerini olusturmamiz icin bizlere de yon veren yazi ici tesekkur etmek isterim.
saygilarimla
Refik, teşekkürler. Tebrikler.M