Bilgide Saklı Tükenmez Enerji ve Güç

Konuya, “Aklın yaratıcı gücü” kavramını açıklayarak girmek istiyorum.

Aklın yaratıcı gücü, geçmişten günümüze her an yaşamlarımızın içinde. Örneğin bu satırları yazdığım bilgisayar, bilgisayarı koyduğum masa, sandalyem, gözlüğüm aklın yaratıcı gücünün ürünüdür.  Televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilyalar, giysiler, kap kacak vs. bütün eşyalarımız, günlük tüketim nesneleri ve bunların imal edildiği fabrikalar; içinde barındığımız,  çalıştığımız binalar, bindiğimiz taşıt araçları, yollar, köprüler, tüneller, havaalanları, limanlar; tarlalarımızı süren traktörler, buğdaylarımızı biçen biçerdöverler, uzay araçları, enerji santralleri, barajlar ve daha sayfalar ve ciltler dolusu nesnede aklın yaratıcı gücünün ürünüdür. Aklın yaratıcı gücü bütün ürünleri, yaşamlarımızı kolaylaştırıp, ömürlerimizi uzatır.  Sadece saydığım nesneler değil, hastalıkları tedavi etmek, önlemek ya da sağlıklı tutmak suretiyle, ömürlerimizi uzatan tıbbi araç, gereç, ilaç, aşı vs. de aklın yaratıcı gücünün ürünüdür. Ayrıca, insan aklının düşünme/bilme kapasitesini ve hızını durmaksızın yükselten elektro-akıllar (yapay zekâ); insan aklının, maddenin makro ve mikro derinliklerine uzanan gözleri, kulakları olan teleskop, mikroskop, radar vs. gözlem, inceleme, ölçme araçları da aklın yaratıcı gücünün üründür.  Aklın yaratıcı gücünün günümüzdeki ürünlerinin soyağacını çıkardığımızda, ilkel taş aletlere kadar gideriz.

Neden “aklın yaratıcı gücü” diyorum?

En ilkelinden en gelişmişine kadar bütün araç, gereç, tesis, yapı ve ürünler, her şeyden önce akılda bir tasarım olarak var olur. Tasarım, akılda kayıtlı bilgi ve deneyime yaslanılarak yapılır. Tasarım tamamen aklın etkinliği olup, akıl dışında hiçbir yerden kaynaklanmaz. Yapılan tasarım, doğadakimalzemelerin işlenmesiyle ürüne dönüşür. Böylece ortaya, daha önce mevcut olmayan, yepyeni bir nesne ortaya çıkar. Tasarım yaparak ve doğadaki malzemeleri işleyerek, yepyeni bir nesne ortaya çıkarılması, aklın yaratıcılığıdır. Kuşkusuz yepyeni bir nesne ortaya çıkarmak yanında, mevcut nesnelerin daha gelişmişleri de yapılabilir. Daha gelişmişlerin yapılması bir tasarımı öngördüğü için, mevcut nesnelerin geliştirilmesi de aklın yaratıcılığıdır.

Tasarım yapması ve tasarımını yepyeni bir nesne olarak ortaya çıkarması, aklın içinde bir güç taşıdığını gösterir; tıpkı ağır bir nesneyi kaldırmamızın, kollarımızın bir güç taşıdığını göstermesi gibi. İşte onun taşıdığı bu güce, aklın yaratıcı gücü diyorum. İlkel taş baltalardan, günümüzün çok gelişmiş nesnelerine kadar kat edilen akıl almaz mesafe, bize aklın yaratıcı gücününsürekli arttığını; geleceğe baktığımızda ise bu artışın bir sınırının olmadığını gösteriyor. Acaba aklın yaratıcı gücü sürekli ve sınırsız olarak nasıl artabiliyor?

Aklın yaratıcı gücünün taşıyıcısı biyo-akıllardır. Aklın yaratıcı gücü, elektro-akıllar tarafından da taşınır. Ancak elektro-akıllar, biyo-aklın yaratıcı gücünün ürünü olduğu için, onların yaratıcılığı, kendilerini yaratan biyo-akıldan dolayıdır. Bu nedenle, aklın yaratıcı gücünün temel taşıyıcısı biyo-akıllardır. Aklın yaratıcı gücünün taşıyıcısı biyo-akıllar ise de bu gücün akıl almaz büyüklüğünün ve bir sınır öngörülemeyen sürekli büyümesinin nedeni, bir biyo-akıllar sistemi olan toplumsal akıldır. Toplumsal akıl, dil ile birbirine bağlanmış biyo-akıllardan oluşan, elektro-akılların ve gözlem ve inceleme araç ve gereçlerinin de dâhil olduğu bir iletişim ve etkileşim sistemidir.[1] Toplumsal yaşamın içine doğan her birey, aklının yaratıcı gücünü, dil üzerinden diğer akıllarla birleştirmiş olur. Şöyle ki: Her birey, dili öğrenirken aynı zamanda, toplumsal aklın hafızasında dil ile taşınmış olan bilgi sistemini devralır; yaşamı boyunca edindiği bilgi ve deneyim birikimini dile ekleyerek, bilgi sistemini genişletip, derinleştirir. Bilgi sistemi genişleyip derinleştikçe de aklın yaratıcı gücü artar. Aklın yaratıcı gücü arttıkça, yeni yeni ya da daha gelişmiş tasarımlar yapılır.

Acaba aklın yaratıcı gücü nasıl ölçülebilir?

Aklın yaratıcı gücünü, onun tasarlayarak ortaya çıkardığı nesnelerin gücüne ve yaşam sürelerimizde sağladığı uzamaya bakarak görebiliriz. Aklın yaratıcı gücü, örneğin tasarladığı elektrik santrallerinde üretilen elektrik miktarı; fabrikaların üretim, dev vinçlerin yük kaldırma, taşıt araçlarının hızı, yük ve yolcu taşıma kapasiteleridir. Aklın yaratıcı gücü, koruyucu ve tedavi edici tıbbi teknik ve ürünlerle ömürlerimizin uzatılmasıdır. Kısaca aklın yaratıcı gücü, geçmişten günümüze tasarlayıp yaptığı bütün araç, gereç, tesis ve yapıların gücü, ömrümüze eklediği yılların -paha biçilemez- değeridir. Aklın yaratıcı gücünün büyüklüğünü aklınızda canlandırmanıza yardımcı olmak amacıyla, sınırlı sayıda örnek verdim. Gerisini siz hesap edin artık…

Geçmişten günümüze bilim ve teknolojideki giderek hızlanan gelişmelere baktığımızda, aklın yaratıcı gücünün, ivmesi artarak büyüdüğünü görüyoruz. Geçmişten günümüze ve oradan da geleceğe baktığımızda ise aklın yaratıcı gücünün nereye kadar büyüyebileceğini, bu büyümenin sınırının olup olmayacağını kestiremiyorum.

Aklın, “akıl almaz” büyüklükteki ve büyümesinin sınırı olmayan yaratıcı gücü, onun, “akıl almaz” büyüklükte ve sürekli artan bir enerjiye sahip olmasını gerektirir. Acaba akla, “akıl almaz” büyüklükteki ve büyümesinin sınırı olmayan yaratıcı gücü, bedenlerimizin biyo-enerjisi sağlıyor olabilir mi? Akıl deyince bir biyo-akıllar, elektro-akıllar ve gözlem, inceleme ve ölçme araç ve gereçleri sistemi olan toplumsal aklı kast ediyorum. Kuşkusuz biyo-akılların yaratıcı gücünün kaynağı, bedenlerimizin biyo-enerjisidir. Toplumsal aklın bir parçası olan elektro-akılların yaratıcı gücünün kaynağı biyo-akıllardır. Gözlem, inceleme ve ölçme araç ve gereçleri de biyo-aklın ürünüdür. Bu nedenle, aklın yaratıcı gücünün kaynağı, biyo-enerjidir. Akıl yaratıcı gücünü, bilgi sistemine yaslanarak yaptığı tasarımlarla kullanır. Bilgi sistemi de düşünme etkinliği sırasında aklın harcadığı biyo-enerjinin bilgiye dönüşmesiyle oluşur. Öyleyse bilgi sistemi, biyo-enerjinin dönüşmüş hali olmaktadır. Bilgi sisteminin taşıyıcısı dil olduğuna göre, dil, biyo-enerjinin bilgi şeklinde biriktirilip saklandığı depodur, hazinedir. Toplumsal aklın içine her doğan birey, dili öğrenirken toplumsal akılla bütünleşir. Bu çerçevede,  bir taraftan bilgi sitemini öğrenir ve böylece bilgi şeklinde birikmiş biyo-enerjinin taşıyıcısı olurken; bir taraftan da yaşamı boyunca, yaptığı düşünme etkinliği sırasında ürettiği bilgi ve deneyimleri toplumsal akla ekleyerek, toplumsal aklın biyo-enerjisini büyütür. Böylece, içine her doğan bireyin katılımıyla toplumsal aklın biyo-enerjisi çığ gibi büyür. İşte aklın, “akıl almaz” büyüklükteki ve büyümesinin sınırı olmayan yaratıcı gücünün kaynağı, bedenlerimizin, dilde bilgi sistemi olarak korunan ve toplumsal akla katılan her yeni bireyle büyüyen biyo-enerjisidir.

Öte yandan, biyo-enerjinin bilgiye dönüşmesi, bilginin de dil ile bilgi sistemine eklenmesiyle, bilgi üreten her bilim insanının biyo-enerjisi, bilgi halinde paketlenip saklanarak, dilde biriktirilir. Biyo-enerji bir kere bilgiye dönüşüp de bilgi sistemine eklendikten sonra asla kaybolmaz; yüzyıllarca, binyıllarca dilde saklanıp, tekrar tekrar, sonsuza dek kullanılabilir. Bu nedenle, bilgi olarak kristalize olmuş biyo-enerji, ne kadar kullanılırsa kullanılsın asla tükenmez.Kuşkusuz, tükenmez enerjinin sağladığı yaratıcı güç de tükenmez. Aklın, asla tükenmeyecek olan ve toplumsal yaşama doğan her bilim insanının katılımıyla sürekli büyüyen, büyümesine bir sınır öngörülmeyen yaratıcı gücüne, bir de hızı ve kapasitesi sürekli artan ve kendi kendine bilgi üreten elektro-akılların yaratıcı gücünü destekleyerek düşündüğümüzde, acaba bilgi sistemi nerelere kadar genişler? Soruyu başka türlü soracak olursam; bilgi sistemi, içinde, her yeni bilgiyle artan tükenmez bir enerji ve bu enerjiden kaynaklanan tükenmez bir güç saklıyorsa, bilgi sisteminin genişlemesine ve derinleşmesine bir sınır öngörülebilir mi?

Mehmet Uysal


[1]Mehmet Uysal, Toplumsal Akıl, Cumhuriyet, 05.12.2018

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.