AKP iktidara geldiğinde doğan bebekler bugün askerlik yapıyorlar. Sekiz ay sonra da kadın çalışanlar emekli olmaları için gereken prim ve gün sayısını bitirecekler.
Bu kadar süre içerisinde iktidarı değiştirecek bir yol ve yöntem geliştirilememiş olması ‘büyük bir tutulmanın’ etkisi altında olduğumuzu göstermektedir.
Buraların geçilemiyor olmasının temel nedeni: siyasal olandan, dönüştürücü politikalardan uzak durulmasıdır. Hala insanlara en iyi bildiklerini, yoksula yoksulluğu, hırsıza sebepsiz zenginleşmenin ahlaki boyutlarını, zorba oligarklaraAnayasa ve Medeni Kanun’un hatırlatılmaya çalışılmasıdır. İktidara gelindiğinde kaybedilenlerinalınıp, sahiplerineverileceği söylenilmektedir. Bütün bunlar da Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirmeyi düşünmeden vaat edilmekte; parti içi demokrasikurulmadan, ülkede demokrasi kurmanın sözü verilmektedir.
Cumhurbaşkanlığı’nı, anketlerin söylediğinegöre, alındığı zaman karşılaşılacaksorunlarla İlgili bir B planınız var mı? Çünkü ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme’ dönebilmek için 400 milletvekiline ihtiyaç var. Ya da tersi olduğunda; Cumhurbaşkanlığı’nı değil de parlamentoda çoğunluk sağlandığı zaman ne olacak? Tabii ki bu olasılıkların gerçekleşmesi için bile seçimlerin yapılması, doğru sayılması veYSK tarafından da onaylanması gerekmektedir. Teknik ayrıntılarda kalındı; ittifakın siyasal programının İçeriğive ayrıntıları sorulmadıbile. Sorulduğu zaman, durumu açıklamak daha da zorlaşmaktadır.
Toplumun değerleri denilerek, var olanın sürdürülmesi istenmektedir. Ortalama yurttaş davranışına göre politikalar üretilmekte, bu söylemle de iktidarın değiştirebileceği varsayımı güçlendirilmektedir. Oysa ki var olan değerleri değiştirmeyi hedefleyemediğiniz sürece; tekrarlanan umutlara yenik düşer, geleceksiz kalırsınız.
Önemli yanılgılara, olumsuz soruları sormadan, cevap aramaya çalışıyoruz. Örneğin: Güçlendirilmiş ParlamenterSisteme döneceğimizi belirtiyoruz ama Güçlendirilmiş ParlamenterSistemden ne anladığımızı ve muhataplarımızın da ne anladığını henüz netleştirmiş değiliz. Bu soruları çoğaltarak, ilerlemek yerine; Cumhuriyetin ilk yıllarını bugüne getirmek çok daha faydalı olacaktır.
Eskinin bittiğini ve yeninin kurulamadığını unutmadan; aynen Atatürk’ün izlediği yolu, geleneksel olanı bırakıp, var olanı dönüştürmeyi sağlayacak politikalara yönelinmelidir. Çünkü ülkenin ihtiyacı olan geleneksel siyaset değil, kamucu ve devrimci politikalardır. Kimin ne düşündüğü/düşüneceği değil dünyanın ne hale geldiğidir. Sol politikaları uygulamanın bütün şartları vardır ve durum derinleşerek, gelişmektedir. Bu nedenle, ittifakın “EŞİT DEĞİL” büyük partisi olarak CHP’ye önemli görevler düşmektedir. Korkmadan toplumun ve ittifakın/ittifakların öncüsü olmalıdır. Atatürk’ün Partisi, Atatürk gibi davranmalıdır.
Çoğunluk şeriat ve saltanatın devamını isterken; ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ diyen Atatürk, Millet Meclisi’ni kurdu. Toplumu cahil bırakacaksınız söylemiyle karşı çıkan çoğunluğa aldırmadan; Harf Devrimi’ni gerçekleştirdi. Devlet üzerindeki dini kuşatmayı kaldırarak; Laik Düzen’i kurdu. İlk on yıl içerisinde statükoyu darmadağın ederek, arka arkaya yaptığı inkılaplar ile Cumhuriyet’in 1. Yüzyılına ülkeyi hazırladı. Yok sayılan kadınların, eşit yurttaşlık haklarıyla, topluma ve üretime katılmalarını sağladı. Bütün bunları yaparken de muhafazakâr, mütedeyyin ve ırkçı/milliyetçi kesimler ne düşünür diye, 10. Yıl Nutuk’una giden tercihleri azaltıp, zamanı ve yolu kısaltmadı. Geleneksel olanı reddederek, devrimci bir parti ve halkçı ilkelerle yürüdü. Yalnızca kurtulmak ve kurtarmak için değil, KURMAK için politika yaptı. Ben yaptım, yapacağım diyerek, yol arkadaşlarına haksızlık ve kabalık etmedi; yaptık, yapacağız söyleminin yarattığı kollektif ruha can verdi.
Sonuç olarak;
Ortalama değerleri kullanarak iktidar olmuş insanları; yine aynı değerlerle deviremezsiniz. Sadece sistemi devam ettirecek olan yeni insanlara alan açabilirsiniz. Uyutan politikalara değil, uyaran politikalara ihtiyacımız var. Henüz seçimlere vakit var iken politikaları gözden geçirmek, geleceği kurtaracaktır. Yeter ki vakit geçirmeden, politikalarımızı evrensel değerler üzerine yeniden inşa edebilme kararlılığını gösterelim.
ÖNEMLİ NOT: İtfaiye müdahale etmese de her yangın bir zaman sonra mutlaka sönecektir. O zaman yangının sönmüş olmasının başarısını(!) itfaiyeye mi yazacağız?
Uğur Tunçay
Teşekkürler…
Hocam,
Harika bir yazı olmuş.
Uğur yoldaşım, yazınızı büyük bir zevkle okudum; kendi kendime birkaç soru sormama esin kaynağı oldu:
1) Toplumsal yapının, kültürümüzün ve yetmiş yıllık iktidar olamamanın ağırlığıyla bastırılmış ve ” terbiye edilmiş” siyasal bir yapıdan devrimci ve dönüştürücü kadrolar çıkar mı? Bu kadroların olduğunu varsayalım; partinin geleneksel yapısı içinde,herzaman olduğu gibi, tekrar bir bastırma eylemine maruz kalmazlar mı?
2) Belediyelerin kent rantları, her iktidarı yoldan çıkarmaya müsait bir bataklık; sağ partilerin kadrolarından farklılaşamamış ve işbaşına geldiğinde sağı taklit etmeye meyilli yerel kadrolarımızla ne denli devrimci ve yapısal dönüştürücü politikalara imza atarız veya başka bir çözüm mümkün mü?
– Sağ ile yapılan koalisyonlar veya ittifaklar yoluyla, 1992′ deki koalisyon dönemini yaşamama konusunda güvencelerimiz var mı?
Yani kendi politikalarımız var mı ve uygulayabilme koşullarımız var mı?
Selam ve sevgilerimle.