Yerel seçimlerin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. İBB Genel Sekreteri’nin emekli olmasıyla yerine yeni bir atama yapıldı.
Bu atamanın kamuoyunda haklı olarak tartışılmasının sebebi; yaklaşık sekiz yıl önce genel başkan yardımcısı Aykut Erdoğdu, Sezgin Tanrıkulu ve o zaman ki il başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın ortak basın toplantısı düzenleyerek atanan kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuş olmaları. Suçlama, yolsuzluk ve kayırmacılık üzerinden yapıldı. Ben de o zaman şimdiki il başkanı Canan Kaftancıoğlu’yla birlikte il yönetimindeydim, o basın toplantısını birlikte izledik.
Bugüne geldiğimizde; yapılan atama karşısında parti tarafından ne tepki verildi diye baktığımda, Canan Hanım’ın, 2012’de bu kişi hakkında attığı tweetleri sildiğini basından gördüm. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da atamayla ilgili olarak; “Geçiniz o tartışmaları. Belediye başkanımız çalışıyor hepsiyle gurur duyuyoruz” cevabını verdi. 2012’deki basın toplantısında masada oturan Aykut Erdoğdu, Sezgin Tanrıkulu ve Oğuz Kaan Salıcı içerisinden sadece Aykut Erdoğdu açıklama yaptı. “Can Akın Çağlar’ı Hazine Müsteşarlığı’nda çalıştığım yıllardan tanırım” diyen Erdoğdu, “Kendisi meslektaşım ve üstadımdır” dedi. Havuz medyası, olaydaki çelişkiyi fırsata çevirerek eleştirdi. Havuz medyası dışında kalan basında da çok fazla bir yorum yapılmadı. Hatta savunanlar oldu. Bu atamayı, liyakat, uzmanlaşma, farklı görüşlerden insanlarla birlikte çalışma anlayışı diye övenler de az değildi. Bir kısmı da konu nasılsa kapanır düşüncesiyle fikir yürütmedi.
Atamayı iki açıdan değerlendirmek istiyorum. Birincisi, 2012’den bugüne ne değişti ki yolsuzlukla suçlayarak suç duyurusunda bulunulan birinin genel sekreterlik gibi ülkenin en güçlü kadrolarından birine atanması destekleniyor? Sekiz yıl önce açıklamayı yapan yöneticiler şu anda da partiyi yönetiyorlar. Aykut Erdoğdu ve Oğuz Kaan Salıcı Genel Başkan Yardımcısı, Sezgin Tanrıkulu milletvekili, tweetini silen Canan Kaftancıoğlu da İstanbul İl Başkanı olarak görev yapıyor. Bu durum, kendi içinde ikna olunması zor bir durum yaratıyor.
İkinci olarak, kamu yönetiminde, siyasetle bürokrasi arasındaki ilişkiyi düzenleyen üst yönetim kadroları her zaman için siyasal kimlikler olmuşlardır çünkü siyasetin, dünya görüşünün hayata geçerek uygulanması için idealist kadrolara ihtiyaç vardır. Sizin dünya görüşünüze inanmayan birisiyle proje yapmanızın sıkıntıları olur. Bu bürokrasinin partizanlaşması demek değildir, kadro meselesidir. Tartışılan kişi, AKP’de uzun dönem üst düzey bürokratlık yapmıştır.
Sonuç olarak yapılan bu atama ile yolsuzlukla mücadeleye yönelik yapılan çalışmaların altı boşaltılmış ve başka bir yönetim vaadi gücünü kaybetmiştir. Demokrasi, laiklik, eşitlik ve adalet kaygılarıyla oy veren insanların endişeleri artmıştır.
Sol düşünceye insanı ve doğayı öncelediği için inandım. Sosyal demokrat bir partide yıllardır bu değerlerin korunması, toplumla paylaşılması, sağlıklı kadrolarla hayata geçirilmesi için emek veriyoruz. Partinin en üst kadrolarının 2012’deki basın açıklamasının tamamen tersi açıklama yapmalarını ve bunu geçiştirmelerini anlamak mümkün değildir. Sağ, liberal ve iş bitiricilik hayranlığı o derece ileriye gitmiştir ki milyonlarca oy veren seçmene rağmen ısrarla aynı politikalar devam ettirilmektedir. Ayasofya’nın ibadete açılması için ortak görüş verilmesi gibi aynı bürokrat havuzunun öncelikle tercih edilmesi de diğer siyasetlerden farklarımızı ortadan kaldırmakta, Parti’nin siyaset içeriğinin giderek çözülmesine neden olmaktadır.
Gelecekte belli kesimde bir seçmen CHP’ye oy vermek için, sadece AKP karşıtlığını yeterli görmeyecektir. O noktada halka nasıl bir alternatif yaşam modeli, hangi farklı dünya görüşü ile gidileceğinin belirlenmesi ve bu alternatif siyaset iddiasının hangi kadro ile yürütüleceğinin bugünden şekillendirilmesi giderek daha kritik bir önem kazanmaktadır.
Aykurt Nuhoğlu, İnş. Müh.
????????
Değerli Aykurt Nuhoğlu, maalesef, parti, 1989-1994 sürecinin bir benzerini yaşıyor: En kritik belediyelerde ve en önemli mevkilerde, partinin ana yapısıyla ilgisi olmayan ideolojisiz, liyakatsız rant unsurlarının görevlendirildiği gözleniyor.
Ayrıca, belediyelerin parti örgütü üzerinde egemen olma alışkanlığı devam ediyor.
70 yıla yakındır CHP’ den ayrılmayan kitlelerin sağ iktidarlarca insani yaşam koşullarından ve liyakat gerektiren yerleden uzak tutulması, ” biz kimseyi işinden etmeyeceğiz” sözüm ona tarafsızlık politikalarıyla devam etmektedir. Yetmiş yıldır aile efradıyla yokluk ve yoksunluk içinde yaşatılan bu kitlelerin, bu gidişle partiden uzaklaşacağı da açıktır. Tez elden bu politikalardan ve tutumlardan geri adım atılmalıdır. Yazdıklarınıza canıgönülden katılır, başarı dolu bir siyasal gelecek dilerim. M.Ali Kankotan