Muhalefet olmak; karşı olmak, eleştirmek, katkı vermek, duruş göstermek, direnmek, hakların korunmasını sağlamak, çizgiyi belirlemek, oyunun kuralarının tek bir iradeyle değişimine izin vermemek, birey olmak, özgür olmak, kurulu sisteme karşı olmak, ezilenlerle, mağdurlarla, yoksullarla birlikte olup hak mücadelesi vermek, onurlu olmak, değişime açık olmak, geleceğe giden yolu bilmektir.
Muhalefet olmak, sadece mevcuda karşı olmak olarak anlaşılırsa eksik kalır. Muhalefet, karşı olduğunun ne olduğunu ve çözüm olarak ne önerdiğini anlatmak, bu önerileri hayata geçirebileceğine toplumu ikna etmeyi başarmaktır. Kısaca muhalefet olmak iktidarı hedeflemek, iktidar olmak üzere çalışmaktır.
Türkiye siyasal tarihinde ciddi muhalefet hareketleri olmuştur. 1973 Seçimleri öncesi, parti içinde bir muhalefet hareketi başlatarak genel başkan seçilen Bülent Ecevit’in liderliğinde seçimlerde büyük başarı elde edilmiş ve koalisyon yapılanmasıyla parti, muhalefet iken büyük iktidar ortağı haline gelmiştir. Muhalefet, sadece bir parti içi iktidar mücadelesinin tarafı değildir. Ülke sorunlarını çözebilecek bir kadro hareketi olmalıdır.
Bugün insanlar gerçek sorunlarının tartışıldığı bir siyasal alan beklentisi içindeler. Ülkenin solunun etkisiz olması sonucu, AKP ve diğer siyasal yapılarda uzun dönem görev yapmış insanlar “umut” olarak piyasaya sürülüyor. Demokrasi adına kendi siyasi yapılarından ayrılıp yeni yapılar kuran siyasetçilerin, hepimizin bildiği uzun bir siyasi geçmişleri var ancak toplumu harekete geçirecek bir hikayeleri yok. Yolsuzluk ve çürümüş sistemle ilgili ağızlarından tek bir kelime çıktığını göremiyoruz. Sadece daha iyi yapacaklarını söylüyorlar. Ne yapacaklarını değil. En önemlisi de muhalifliği kendi tekellerine alarak ve kişiselleştirerek tabandan gelişebilecek hareketlerin önünü kesiyorlar.
Sadece siyasi partilerde değil, toplumdaki örgütlü yapıların çoğunda uzun süreli iktidarlar var. Muhalifleri de pek yok. Daha doğrusu, zaman içerisinde üyelerine yabancılaşan bu yapıların içinde muhalefet de kalmıyor. Aynı tabloyu basında da görebiliriz. Solu soldan, sağı sağdan eleştiren medya yapılanması bugün yok denecek kadar az. Bunun sonucu olarak,18 yıldır muhalefette kalan CHP’nin yönetiminde hiçbir değişim olmamasını, içinde hiçbir laiklik vurgusu olmayan manifestosunu, eleştiren, ya da bu eleştirilere yer veren bir basın kalmadı.
Sistem çürüyor, yönetimler başarısız, basın teslim olmuş durumdayken örgütlü yapılardaki muhalefetsizlik gelişmeyi durduruyor ve çürümeyi hızlandırıyor. Demokrasi mücadelesinde bu kadar yaşanmışlığımız varken,muhalefetin olmadığı bir noktaya nasıl geldik?Mevcut durumun değiştirilemeyeceği algısı sürekli pompalanarak, kendini kurtar, seçil, nerede olursa olsun iktidarda ol düşüncesi her alanda hâkim oldu. Siyasete başlangıç yıllarında öğrendiğimiz “siyaset senetle değil,sözle yapılır” düşüncesi değersizleştirilerek, “siyasetçi yalan söyler, önemli olan çıkarlarına uygun davranmaktır” algısı normalleştirilmeye çalışılıyor. Halkı aydınlatması gereken basın da sağda ve solda iktidar sahiplerinin kontrolüne girince haber alma özgürlüğü ve denetim tamamen ortadan kalkıyor.
Muhalefeti etkisizleştiren bir diğer etmen de; gücün merkezileşmesi iktidar sahipleri tarafından kabul gördü ve başkanlık sistemiyle zirve yaptı. İktidar ve muhalefet partileri kendi kurumsal yapıları içinde merkezi yetkilerini artırarak parti içi seçimleri formaliteye dönüştürdüler. İnsanlar seçilmeleri için genel merkezlerle diyalogları yoksa şansları olmadığını biliyorlar. Biraz dişli olup muhalefet yapabilecek özellikte olanlar da iktidardan paylarını alıp etkisizleşiyorlar. Son CHP kurultayına baktığımızda, parti içindeki muhalif görünen yapılar birlikte hareket etmedikleri gibi alternatif bir genel başkan adayı çıkartılması için gereken imzayı dahi birbirlerinden sakındılar. Gerekçeler ne olursa olsun ortak bir duruş, bir siyasal tavır göstermeyerek kişisel çalışmalarını yürüttüler.
Kısaca partilerin içindeki eleştiri ve özeleştiri mekanizmaları yok edildi. Bugün siyasete girecek biri, “atanmış seçilmişlerin” kimler olduğuna bakarsa, partiye girip çalışmanın hiçbir faydası olmadığını rahatlıkla görebilir. Siyasi bir yapılanmanın dışından gelen ve parti merkezinden birileri ile yakın ilişkilerinin daha önemli olduğunu fark eder.Bu durum sonucunda artık siyasal partilerin ülkeyi yönetecek kadro yetiştirme dönemi bitirilmiş, emir komuta zincirine uyan siyaseti meslek haline getiren kişilerden oluşan yapılara dönüştürülmeleri sağlanmıştır. Dolayısıyla bu yapılar kendileri muhalefet yapamazken kendi içlerinden de muhalefetin doğmasını engelleyecek şekilde çalışmaktadır. İktidarını, halk için değil, iktidarda kalmak için kullanan her yapı, kendi muhalefetini, gelişmemek ve yanlış yapmak pahasına etkisizleştirmektedir.
Siyasal partilerin kısırlaşmasına rağmen gezi süreci bize gösterdi ki çürüyen sisteme karşı milyonlarca insanın muhalif olduğu toplumsal bir yapı var. Buna rağmen siyasal yapıların toplumla olan bağları kopartıldığı, bireylerin siyasetin bir parçası olabileceği mekanizmalar ortadan kaldırıldığı için iktidarlar yerini korumaya devam ediyorlar.
Demokratik, laik ve çağdaş bir ülke olmak için sağlıklı bir muhalefete sahip olmamız gerekiyor. Muhalefet olmak, sadece iktidarı ele geçirmek için kullanılan basit ve kişisel yöntemlerden ibaret değildir. Amacınız sadece mevcut yönetimlerin yerine geçip aynı şeyleri yaparak yönetmekse, yerine geçmek istediklerinizden farkınız olmaz. Kişilerle birlikte, yönetim anlayışlarını da değiştirmeyi düşünmelisiniz. Muhalefeti olmayan yapılar anti demokratiktir. Gidecekleri son yer de siyasi mezarlıklardır.
Sonuç olarak ülkemizdeki kötü yönetime karşı mücadele edecek bir muhalefetin örgütlenmesi gerekmektedir. CHP ve tüm örgütlü yapıların aktif, dinamik ne yaptığını bilen yönetimlere ihtiyacı var. Milyonlarca,mevcut iktidarlara muhalif, sağlıklı bir ülke isteyen vatandaşımız var. Birlikte iktidar olmak için önce birlikte muhalefet olalım. Atılan her adımın, her samimi çabanın nasıl çoğalacağını, iktidar sahiplerini nasıl korkuttuğunu birlikte göreceğiz. Muhalefet olmak, iktidara giden yolun başlangıcıdır.
Aykurt Nuhoğlu, İnş. Müh.