Bu yazı mesaisinin büyük çoğunluğunu açık ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikasına ayırmış bir iktisat severin kalkınma –büyüme ve istihdam kavramları üzerine yazmaya çalışacağı bir denemedir.
Yazıya başlamadan önce Türkiye ekonomisinin yapısal olarak adlandıracağımız, enflasyon, cari açık ve işsizlik gibi temel sorunlarının kısa vadede çözümlerinin kolay olmadığını söyleyerek başlamak istiyorum. Yapısal sorunların çözümü kalkınma hamlesi gerektirir. Bunu başarabilmek ise hedefleri gerçekçi olarak belirlenmiş ve kararlılıkla uygulanacak bir yol haritasıyla yani bir makro-ekonomik planla mümkün olabilir. Plan burada yol haritasının kendisidir. Elbette makro-plan bu konuda uzmanlaşmış kurumsal bir yapıyla mümkün olabilir ki o kurumun geçmişteki adının DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) olduğunu belirtmek gerekiyor.
Diğer yandan Kalkınma Kavramı bütün bu yapısal sorunlardan kurtulmuş ve sağlıklı işleyen bir ekonomi demek de değildir. Zira kapitalizm doğası gereği kriz üreten bir sistemdir ve bu sisteme tabi tüm kalkınmış veya geri kalmış ekonomiler, ekonomi gemisinin dalgalı sularda yüzdüğünü bilirler. Yani Kapitalist sistemde kriz olağan dışı bir durum değil aksine sık görünen bir olgudur. Durgun durum dediğimiz istikrarlı büyüme dönemleri ise belki bir ütopya ya da ekonominin Nirvana’sıdır.
Kapitalist sistem, kar peşinde koşan girişimciler ve daha fazla tüketmeye programlanmış tüketicilerin bu davranışlarının finansal piyasalar eliyle teşvik edildiği ve dolayısıyla işsizlik ve borç biriktiren bir döngüyü içerisinde barındıran bir yapıdır. Kapitalist sistem bu yapısıyla sık sık karşılaşılan borç krizlerinin ortaya çıkmasının temel sorumlusudur. Karşılaşılan borç krizlerine karşı bankacılık sistemi eliyle yaratılan parasal genişleme borç krizlerinin daha büyük borç krizlerine ötelenmesine neden olmuştur. 2008 yılında büyük bir finansal krizle karşılaşan ve hali hazırda 85 trilyon gelirine karşın 300 trilyon borcu bulunan Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu çaresizliğin nedeni de budur. Bu çaresizlik karşısında uygulanan politikalar orta sınıf dediğimiz, ekonomilerin temel tüketicisi olan sınıfı nerdeyse yok ederek kendisini çıkmaz sokağa hapsetmektedir. Tıpkı aşağıdaki fotoğraftaki gibi, batan sadece orta sınıf değil ekonomilerin içinde bulunduğu sorunlardan kurtulma ümididir.
Tüketen orta sınıfın erimesi yani harcamaların düşmesi büyüme ümitlerini azaltmakta reel aktivitelerin ve yatırımların düşmesine neden olmaktadır. Gelir dağılımındaki bozulma arttıkça tasarruf edebilen kesimin sürüklediği finansal aktiviteler artmakta borsalar gittikçe büyümektedir. İşte tüm bu olanlar kalkınma sorununu ortaya çıkartmaktadır. Kalkınmışlığın Çöküşünü yaşıyoruz. Peki neden?
Goulet kalkınmanın üç bileşeni olduğunu ifade etmektedir. Temel ihtiyaçlara ulaşabilme, kendine saygı duyma ve özgürlük. Burada özgürlük kavramı oldukça önemlidir. Zira orta sınıfının yok oluşuyla kalkınmanın çöküşündeki ilişki tam da burada açığa çıkmaktadır. Özgürlük toplumların kendi kaderlerini belirlemesine engel olan yoksulluk, bilgisizlik ve değersizleştirilmekten kurtulmalarıdır. Yoksullaşan ve kendini değersiz hisseden yurttaşların arttığı yani özgürlükleri sınırlandıran yapıların güçlendiği ülkeler geri kalmışlığın girdabında sürüklenmekte ya da orya doğru savrulmaktadırlar.
Amartya Sen’de kalkınmışlığı özgürlük kavramıyla ilişkilendirmektedir. Yetkilendirme ve yeteneklerini geliştirebilme haklarının elde edilmesidir özgürlük. Kişi kendi yetenekleri doğrultusunda çalışmalı ve istediği tüketici sepetine hakim olabilmelidir.
Bahsettiğim biçimde orta sınıfın yok oluşu tam da böyle bir sona götürmektedir ekonomileri. Yokluk ve yoksunluğa. Finansal sistemin güçlenmesi ve artan tekelleşme eğilimleri bu sürecin temel dinamiklerini oluşturmaktadır. Evet, az sayıda zenginin ve yoksul yığınların oluşturduğu bir yapıya evrilmekten söz ediyorum.
Öte yandan Dünya gittikçe artan bir teknolojik gelişme yaşamaktadır. Yapay zekâların oluşturduğu yeni bir çağ. Tekno-ekonomik paradigma kırılması. Ancak bu tüm insanlık için en iyi durum değildir. Diğer yandan bu kırılmayı doğru okuyan ülkeler için fırsat olabilir.
Abromovitz, Perez ve Soete gibi iktisatçılar böyle paradigma kırılmalarının olduğu dönemlerin geri kalmış ülkeler için bir fırsat olduğunu savunmaktadırlar. Ancak bu fırsatı yakalamak gerçekleştirme faktörlerine sahip olmayı gerektirmektedir. Sosyal yeteneğin artması, bilginin yayılma hızı ve istikrarlı makro-ekonomik yapı bahsedilen gerçekleştirme faktörlerini oluşturmaktadırlar. Sosyal Yetenek yani beşeri sermayesi artmış kişi sayısının artması. Şeffaf ve karmaşık olmayan bürokratik yapı ve kredibilitesi yüksek kurumlardan oluşan istikrarlı ekonomik yapı.
İşte Türkiye Ekonomisi için yukarıda bahsettiğim makro plan ekonomiye bu yetkinliği kazandıracak yol haritası anlamına gelmektedir. Buradaki açmaz ise istikrarsız küresel finansal sisteme ve onun beslediği kapitalist yapıya bağımlılıktır. Daha açık biçimde kendini bu sisteme daha da bağımlı kılacak Ortodoks politikaların tercihi bu bağımlılığın tutkalı olacaktır.
Zira çalışabilir nüfusunun gittikçe artan kısmı iş aramaktan vazgeçmiş, her üç gencinden birinin işsiz olduğu ve üstelik bu gençlerin gelecek hayallerinin azaldığı bir ülke, kendini kalkınmış bir ekonomi olarak görmek istiyorsa para ve maliye politikalarının ötesinde politikalar üretmelidir. Dünya ekonomisinin savrulduğu borç girdabında bu girdabın nedeni olan politikalara bağımlılık bir kurtuluş reçetesi olmaktan uzaktır.
Elbette umut hep vardır. Yeşil ekonomi ve yeşil finansa yönelik çabalar böyle bir umudun filizleri olabilir. Dünya borç sorununa ve artan yoksulluğa karşı Sabri Hocanın aşağıda linkini paylaştığım çalışması bir reçete sunmaktadır. Sevgi ve selamlar.
Son Söz;
Kalkınma daha çok tüketmek değil, daha özgür ve daha yeşil bir Dünyada yaşamı var etmektir.
Doç Dr. Baki Demirel, Yalova Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü
Notlar:
– …3 ceketli bqsskn9Sabri Öncü hocanın belirttiğim çalışmasının Linki (Çeviri Malik’e aittir)
https://bilinenyapit.blogspot.com/2020/12/borc-zengilik-ve-iklim-yesil-finansman.html
– Ayrıca twitter da Wim Grommen bu konularda harika yazılar yazıyor. Resim paylaşımı ona aittir. https://twitter.com/wimgrommen