Ülkemizdeki muhalefet partileri 2016 referandumundan buyana, hükümet tarafından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye tabir edilen, yetkilerin çoğunlukla tek elde toplandığı, demokratik bir ortam için olmazsa olmaz kurumların tek tek işlevsizleştirildiği sisteme toptan karşı çıkmaktadırlar.
İktidara geldiklerinde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i tesis edeceklerini beyan etmektedirler. Lakin, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den kastın tam olarak ne olduğunu, hangi organların hangi işleyişle çalışacağını somut manada toplumun önüne koyabilmiş değillerdir. Ana başlık bazında sistemin adını koymaktalar; fakat altını dolduramamaktadırlar.
Mevcut Başkanlık Sistemi’nin Türkiye’ye faydadan çok zarar sağladığı gün gibi aşikardır. Uzaktan, hatta yakından kumandalı bir yargı sistemi, Cumhurbaşkanı dışındaki kimsenin onayına ihtiyaç duyulmayan bir kabine, istenildiği anda feshedilebilecek bir yasama organı, işlevini tamamen kaybetmiş milletvekilliği pozisyonu ve tüm bunların etkileşiminden doğan kasvetli ve baskıcı bir ortamdan,bir başarı hikayesi yazılamayacağını kestirebilmek için kahin olmaya da gerek yoktur aslında. Fakat diğer seçeneğin ne olduğu bilinmeyince geriye yine de eldeki sistemin mütemadiyen arıza çıkaran detayları kalmaktadır. Kabine değişiklikleri, bakanların istifa yöntemleri, yönetimdeki ailenin aile içi sorunlarının toplumda tartışılmaya başlanmış olması, ekonomi ve bağımsız kuruluşları yönetim şekli ve burada saymaya kalkamayacağımız sayıda sorunlar yumağı, Türkiye’nin önüne çığ gibi düşmüştür.
Bir de işin seçim sistemi boyutu vardır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu sistemde ona bağlı olarak hükümetin tesisi, iki turlu bir seçim sistemine bağlanmıştır. Bu iki turlu seçim sistemi, esasında muhalefetin değirmenine su taşımış, alışageldiğimiz parlamenter sistemde yakalanamayacak bir ivme yakalamalarına sebebiyet vermiştir. Bu ivme 2018 Cumburbaşkanlığı seçimlerinde kendisini hissettirmiş ve mevcut iktidarı sallamış; hemen akabindeki yerel seçimlerde ise muhalefetin tartışmasız başarısına yol açmıştır. Hayatın rutin seyrinde birbirleriyle biraraya gelemeyecek kuruluşlar, partiler, fraksiyonlar, birbirleriyle açık, gizli ittifaklar kurmuşlardır ve bu ittifakların devamı için azami çabayı sarfetmektedirler.
Toplumunuzun uzun süredir özlemini duyduğu müzakere kültürünün yeşermesi bu seçim sisteminin sağladığı bir avantaj olarak önümüze çıkmaktadır. Bütün bu mülahazaları, siyasetin nabzını tutmak konusunda gayet mahir olan Cumhurbaşkanı ve çevresi de elbetteki yapıyordur. Hükümetin 2023 seçimlerini kaybetmemek adına çeşitli senaryolar üzerinde çalışıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Dar Bölge, daraltılmış bölge vb. terimler medyada çoktan yerini almaya başlamıştır. Muhalefetteki partilerden, özellikle de İyi Parti’den ise Cumhur İttifakı ile Parlamenter Sistem’e dönüşümüzü müzakere edebileceklerine dair çağrılar yapılmıştır. Ne ki, bu çağrılar Cumhur İttifakı’nda yankı bulmamıştır. Tahmindir ki; Cumhur İttifakı, Başkanlık Sistemi’ne dokunmayıp, seçim sistemini değiştirmeye çalışacaktır. Aynı zamanda da Millet İttifakı’nı aşındırmaya çalışacak, oradan kopuşları destekleyecektir.
Muhalefetin ise yapması gereken en akıllıca iş önce mevcut rejimde ve mevcut seçim sisteminde ittifaklarını sağlam tutarak iktidarı ele geçirmek; sonrasında ise yeşermiş olan müzakere kültürünü olumsuz etkilemeyecek bir seçim sistemi ile beraber Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi tesis etmek olmalıdır. Bu Parlamenter Sistem’de Meclis tekrar işlevselleştirilirken; ülke için hayati konuların tartışılacağı, ülkemizin hangi cenahtan olursa olsun kendi alanında rüştünü ispat etmiş vatansever fertlerinin yer alacağı, seçilme kriterlerinin oldukça zorlayıcı olması gereken bir Senato’nun da tesis edilmesi Türkiye’nin akıl ve bilim ışığında yönetilmesi sonucunu doğuracaktır. Erkler arasında, şu anda kaybolmuş olan denge ve denetleme mekanizmalarının yeniden devreye sokulması elbette yapılacak ilk işlerden biri olmalıdır.
Bu yeni Parlamenter Sistem’de Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve Meclis İç Tüzüğü’nden başlamak üzere tüm seçim mevzuatının temsilde adalet, seçilmişlerin özgür karar verebilme olanağı, lider sultasından bağımsızlık, hükümetin denetlenebilmesi ve çoğunluğun tahakkümünün engellenmesi prensiplerine uyar şekilde yeniden ele alınması elzemdir. Mümkün olduğunca her düşüncenin mecliste ses bulabilmesi sağlanmalı ve yönetimde istikrar safsataları ile oy oranlarından çok daha farklı meclis dağılımlarının oluşumunun önüne geçilmelidir. Muhalefet bu şekilde bir yol haritasını, ivedilikle ve atılacak adımların zamanlaması dahil tüm detaylarıyla toplumun önüne koymalıdır. Aksi halde, vatandaşlardan bilinmeyen bir sisteme destek olmaları istenecektir ki; ferasetine her zaman güvendiğimiz Türk milletinin bu tarz bir isteğe desteği kısıtlı olacaktır.
O. Serkan İleri, İnşaat Mih., Akademisyen