Bitcoin çılgınlığı son aylarda durulma eğiliminde görünüyor. Oysa çok kısa zaman önce, ekonomik dengeleri altüst edebilecek bir grafikle dijital kur artış ve azalış trendlerine tanık olmakta idik.
Bitcoin veyahut da daha geniş persfektifte dijital paralar hakkında konuşurken yalnızca bunların genelgeçer para birimleri karşısındaki değer grafiklerini mi tartışmalıyız acaba? Doğrusu bu bakış açısı ormanı kaçırıp ağaca odaklanmak olacaktır.
Öncelikle irdelenmesi gereken olgu bu dijital paraların arkasındaki teknolojik gelişmedir. Çoğu kimsenin bildiğini sandığının aksine; yüzlerce, hatta binlerce dijital para birimi mevcuttur. Bunlardan biri; en çok duyulanı ve bilineni Bitcoin olmakla beraber, birçok yeni nesil teknoloji şirketi tarafından piyasaya sürülen yüzlerce dijital para birimi alınıp satılabilmektedir. Bunların ortaya çıkabilmesinin temel nedeni ise dayanmakta oldukları “Blockchain” (Blok Zinciri) teknolojisidir. Blockchain önümüzdeki on yıllarda adını sıkça duyacağımız, bazı kesimler tarafından hayatımızı internetin keşfinden bile daha çok etkileyeceğine inanılan bir dijital teknolojidir.
Kabaca bir anlatımla bilginin merkezi bir sunucuda depolanmadığı; herhangi bir bilginin bileşenlerine ayrılarak yerkürenin herhangi bir yerindeki, ağa dahil herhangi bir sunucuda bulunduğu ve tüm bu bileşenler bir araya geldiğinde bir anlam ifade ettiği dijital kodlamadır. Bilgi tek bir merkezde toplanmadığı için kopyalanması, değiştirilmesi, manipüle edilmesi mümkün olmamaktadır. İşte bu nedenledir ki; taklit edilememesi en önemli özelliği olan para birimi banknotların yerine kullanılabilmektedir. Bir dijital paranın taklit edilebilmesi herhangi bir kağıt paranın taklit edilebilmesine oranla katbekat zordur. Bu yapısı nedeniyle ne kadar da baskıcı merkezi yönetimler ve siyasi otoritenin yerel yönetimlerle daha çok paylaşıldığı, erklerin birbirini dengelediği ve denetlediği demokratik yönetimlerin arasındaki muazzam farkı yansıtmaktadır.
Blockchain teknolojisine yalnızca piyasaya para birimleri sürebilmemize olanak sağlayan yeni bir teknolojik platform olarak bakmamalıyız. Bu tarz teknolojik gelişimler içinde bulunduğumuz yüzyılda yaşanması muhtemel bilişim devriminin yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bu teknolojinin, ülkelerin siber güvenliğinden, kişisel verilerin korunmasına; özgür söylemin sansürlenememesinden, devlet fonksiyonlarından bir çoğunun tedavülden kalkacak olmasına kadar geniş bir yelpazeye etkisi olacaktır. Örneğin dünyanın hiçbir noterinin onayı, blockchain’le korunmuş bir bilgi kadar güvenilir olamayacaktır. Böyle bir durumda noterlik mesleğinin tarihten silinecek olmasını kestirmek sanırım güç olmaz. Dünyanın hiçbir bankasındaki hiçbir mevduat hesabı, hesap sahibinin mevduatını blockchain kodu kadar güvende tutamayacaktır.
Buna karşın, dijital paralarla ilgili olarak yöneltilen en önemli eleştirilerden biri küresel karaparanın dolaşımını hızlandırıyor ve kolaylaştırıyor olmasıdır. Bu doğru bir tespittir, fakat neden-sonuç ilişkisini gözden kaçırmaktadır. Yerkürenin lojistik, insan taşımacılığı, küresel ticaret, seyahat serbestisi, turizm vb. sektörlerinin tümünü olumlu yönde etkilemiş olan uçağın icadı da karapara dolaşımı, silah, uyuşturucu, insan ticareti vb. gibi birçok kriminal suçu çok daha kolay işlenebilir hale getirmiştir. Fakat sanırım sırf bu sebeplerle uçuşlar yasaklansın tezini savunmak çok gülünç olacaktır. Dünya var oldukça iyi de kötü de var olmaya devam edecektir. Kötülük avantaj sağlayabilir diye dünyanın devinimini durduramayacağımız kesindir. Böyle durumlar da namuslular da kendi önlemlerini almakla mesuldur; ve alacaklardır da…
Önümüzdeki on yıllarda kağıt banknotlarla yapılan işlem sayılarında anormal düşüşler gözlenecektir. Ulus devletlerin meşruiyetlerinin tartışılmaya başlanacağına biz olmasak dahi çocuklarımız ya da torunlarımız şahit olacaktır. Dünya bu yöne doğru giderken devletlerin de kısa zaman içinde kendi dijital para birimlerini çıkaracaklarını öngörebiliriz. Dijital para kurlarında yaşanan hızlı düşüş ve yükselişler bu şekilde meşruiyet kazanmış dijital para birimlerinin ortaya çıkışı ile normalleşecektir. Zira herhangi bir para biriminin değeri aslında o paranın arkasındaki devletin gücü ve güvenilirliğiyle eşdeğerdir. O güç ve güven olmasa elimizdeki banknotlar ancak basıldıkları kağıdın madde olarak değeri kadar değerli olabilirler.
Blockchain teknolojisinin ve dijital para birimlerinin getirdiği bir diğer avantaj ise artık şirketlerin ulaşabilecekleri finansal kaynakların bulundukları ülke ile sınırlı olmamasıdır. Dijital platformlarda organize edecekleri “ICO – Initial Coin Offering” ile dünyanın en ücra köşesindeki birey ve kurumsal yatırımcılardan bile kaynak toplayabilme olanağına erişmişlerdir. ICO’yu borsada halka açılmanın dijital alemdeki versiyonu olarak addedebiliriz. Bu ICO’lar sonucunda şirketler kendi dijital paralarını arz etmekte ve işleri için kaynak yaratmaktadırlar. Bu arzı pekala devlet kuruluşları ve belediyeler de çeşitli girişimleri için kullanabilirler.
Fakat dünyada bu gelişmeler yaşanırken yüksek bir gürültü seviyesi ile Ayasofya’da secdeyi tartışan ülkemizde, İzmir Belediye Başkanı’nın bu vizyoner yaklaşımla ortaya atmış olduğu İzcoin fikri hakkında Türk Lirası’na alternatif bir para birimi yaratılıyor algısı oluşturulmuştur. Ülkemiz maalesef bu düzeyde bir bilgisizlik, vizyonsuzluk, cehalet ve bağnazlıkla boğuşmaktadır. Merkezi bütçeden aldıkları paylar günden güne tırpanlanan muhalefet belediyelerinin bu cehaleti zincirini kırmaları ve günümüz dünyasının nimetlerinden toplumumuzun da faydalanabileceğini göstermeleri elzemdir. Muhalefet, muhalif belediye başkanlığı, sivil toplum kuruluşları, artık sızlanma yeri olmaktan çıkmalı; çözüm öneren ve icra eden organlar haline gelmelidir. Istanbul, Ankara ve diğer tüm illerimizin belediye başkanlarını da benzer projeler geliştirirken görebilirsek, toplumumuzun da bunun karşılığını sandıkta göstereceğinden emin olabiliriz.
Bütün bu düşüncelerle birlikte, ortada bir gerçek vardır: Türkiye’nin dijital çağ ve bilişim devrimi ile ilgili bir devlet politikası olmalıdır. Bu devlet politikasını uygulamak için; bulut denince yağmur bulutunu anlayan üst yöneticiler devrinin geride kaldığı günlere gelmemiz gereklidir. Ancak işin kritik yanı, iktidar kadar, iktidara talip olan siyaset kurumlarının da bu yeni dönem konusunda gerekli ve yeterli yetkinlik seviyesinde olmayışları, bu yeni dünyayı kavrayacak birikim ve hazırlığa haiz kadrolara saflarında henüz yer açma noktasında olmamalarıdır. Türkiye’nin geleceğine talip olan kadroların karmaşık ilişki ağları ile belirlenen siyaset profesyonelleri ve “yönetici” kadroları içinden çıkmayacağı çok açık bir gerçekliktir.
O. Serkan İleri; İnşaat Mühendisi, Akademisyen