Dünya ülkelerinin tamamının pandemi nedeni ile zor zamanlar geçirdiği bu dönemde, demokratikleşme spektrumunun çeşitli noktalarındaki ülkeler de yeni milenyumda çok çeşitli sınamalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Bunun en son ve en çarpıcı örneğini Amerikan Kongresi’nin Başkan’ın yönlendirmesi akabinde basılması sürecinde yaşamış bulunmaktayız. Bu olaydan yola çıkarak demokrasinin kendini korumada zafiyet gösterebilen bir olgu olduğu, ABD’nin yıkımın başlangıcında olduğu vb. gibi türlü yorumlarla karşılaşmaktayız.
Oysa ki tüm dünya bundan çok daha derin bir değişim ile karşı karşıyadır. Dünya düzenini kökten etkileyen tarım devrimi ve endüstri devriminden sonra, insanoğlu bilişim devrimine tanıklık etmektedir. Bu devrimin henüz çok başlangıcında olduğumuz için sonuçlarını kestirmek oldukça zordur. Görünen odur ki bilişim devriminin üzerinde yükseleceği olgular bireysel hak ve özgürlükler olacaktır. Fakat bu devrimin sonuçları ne olacak, uluslar hangi sınavlarla karşı karşıya kalacak, hangi bedeller ödenecek, bu bedelleri hangi toplum kesimleri üstlenecek, hangi toplum kesimleri, kimler bu yeni çağın nimetlerinden yararlanacak, bu sınavlardan başarıyla çıkan toplumlar hangileri olacak soruları şuan itibariyle cevapsızdır. Zira, bilişim devrinin kanunları, nizamı, hukuku ve ahlakı henüz oturtulabilmiş değildir.
Böylesi bir bilinmezlik ortamında, klişe tabiriyle ulus-devletlerin varoluşsal bir mücadele verdiği bir dönemde en kritik sınavları göğüsleyecek olan taraf demokrasi ve bildiğimiz anlamı ile demokratik düzendir. Teknolojinin artan ve çok yakında bürokratik yönetimsel birimler tarafından yakalanması mümkün olmayacak bir hızla ilerlemesi birçok insana korkutucu gelmektedir. İnsan beyninin yapay zeka ile nasıl yan yana duracağı veya bu birlikte varoluşun birgün bir rekabete dönüşüp, bu rekabetin nasıl tezahür edeceği bilinmemektedir.
Bilişim devriminin sonucunda insan beyni ve emeğine bugünkü kadar ihtiyaç olup olmayacağı büyük bir soru işaretidir. Günümüzün gerek popülist liderleri, gerekse muhalefet hareketleri ileri teknolojinin hayatımıza sokmuş olduğu yıkıcı yeniliklerin çok cüz-i bir bölümünü kullanarak insanları, orduları, finansal enstrümanları geçmişe oranla çok daha hızlı bir biçimde mobilize edebilmekte ve ses getiren toplumsal hareketler yaratabilmektedirler. Fakat şurası açıktır ki; bu yıkıcı yenilikler çok kısa zamanda bu populist yönetimleri aşacak ve kendine yeni bir yönetim şekli belirleyecektir. Bu yönetim şeklinde demokrasinin yeri ne olacaktır; demokrasinin hangi formu karşımıza çıkacaktır sorularının cevaplarını yaşayarak göreceğiz.
Türkiye ise bu zor zamanda, tüm beceriksizliğine ve bilgisizliğine rağmen bütün ipleri elinde tutmaya çalışan iktidarlar tarafından yönetilmektedir. Bu minvalde, muhtemeldir ki ülkemiz bilişim devriminin yıkıcı etkilerini en derinden hissedecek ülkeler kategorisinde yer alacaktır. Fakat her kriz beraberinde fırsatları da sunar. Devrimler, büyük değişimler hep ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bütün devrimler her zaman devrimin sonuçlarına en çok ihtiyaç duyulan coğrafyalarda patlak vermiş, serpilmiş ve sonrasında da diğer bölgelere sıçramış, daha geniş coğrafyaları etkisi altına almıştır.
Bu açıdan bakınca, Türkiye bilişim devriminin yönetimsel süreçlerinin en erken tecrübe edilip, benimseneceği ülkelerden biri olmaya da adaydır. Doğru bir yönlendirme ve hazırlık evresi ile Türkiye’nin bu süreçte diğer tüm ülkelere karşı büyük bir avantaj da elde etmesi de muhtemeldir. Zira bilişim devrimini diğer devrimlerden ayıran en önemli özellik bilgiye ulaşımdaki hızdır. Dolayısıyla diğer devrimlerden çok daha hızlı gelişebilmekte ve treni yakalamak da çok daha kolay olabilmektedir. Bundan 500 yıl önce herhangi bir ülkenin gelişip, dünya ekonomisine hüküm sürmesi yüzlerce sene sürecekken; Güney Kore örneğinde gözlemlediğimiz üzere içinde yaşadığımız çağda bu süreç birkaç on yılda tamamlanabilmektedir. Nispi olarak daha düşük bir bütçe ile bu başarı yakalanabilmekte ve toplum çok daha hızlı bir biçimde dönüştürülebilmektedir.
Ülkemizde yönetime talip olacak siyasi hareketlerin bu bilinç seviyesini yakalamış olmaları gerekir. Bilişim devrinin çocuklarına inanç ayrımcılığı, mezhepçilik, ırkçılık gibi yıkıcı, ayrıştırıcı ve naftalin kokan kavramlar üzerinden seslenilemeyeceğinin görülmesi elzemdir. Artık özgürlüklerden, ortaklaşmalardan konuşma vaktidir, kısıtlamalardan, ötekileştirmelerden değil! Devir bilgi ve yenilikçilik devridir, hamaset devri değil! Zaman yepyeni, gelişime açık ekonomik ve siyasi modelleri içselleştirme zamanıdır, modası geçmiş kısır iktisat söylemleri, tepkisel siyasal yaklaşımların değil!
O.Serkan İleri