CHP Kurultay kararı aldığı tarihte çok farklı bir dünyada yaşıyorduk. Kurultay pandemi nedeniyle ertelendiğinde koşulların çok değiştiğini ve kurultay yapıldıktan sonra da farklı gerçekliklerle karşılaşacağımızı biliyoruz.
5 aylık bir sürede dünyanın bu kadar değişmesi, geleceğin süper bir hızla değişeceğinin ipuçlarını vermektedir. “Gerçekçi ol, İmkansızı iste” bu dönemin sloganı olamaz. Bu nedenle sloganın ilk bölümünün gerekleri üzerinden yürünmesi gerekmektedir. Yani “Gerçekçi ol, Gerçekleştirebileceklerini iste”
Geçtiğimiz kısa dönem süresince koskoca evrenin temel ihtiyaçlara dönük zorunlu bir eğitim alanı haline geldiğini gördük. İnsanlık bir ütopya peşinde koşarken distopyanın egemen hale geldiği gerçeği ile yüz yüze kalıverdik. Maske, mesafe, hijyen derken gerçek anlamda sosyal mesafeye(!) mahkum ediliverdik. “Duygular fil sürüsü gibidir;” ortak akılla terbiye edelim derken, kötülerin harekete geçtiği, tutkuların moderniteyi yerle bir ettiğini gördük. Ekmeği elde etmenin çalışmayla bile sağlanamadığı dönemlere geldik. Uzun uzun tahliller yaparak, var olan durumu aktarmanın da anlamlı olmadığı zamanları yaşıyoruz. Ekonomi, siyaset, kuşaklar, krizler, pandemiler vs. derken insanlığın bu güne kadar iyiden yana kazandığı ne varsa kötüler tarafından geri alınmakta olduğunu görüyoruz. Bunun belki de en önemli nedenleri antagonizmanın doğru saptanamaması ve iyilerin bedel ödemeye hazır olmamalarından kaynaklandığını düşünmek unutulmamalıdır. İyiler harekete geçmez ise bizleri bekleyen geleceğe ait ilk bulguların hayatlarımızın gündelik akışını nasıl düzenleyeceğini de yine birlikte göreceğiz ve yaşayacağız.
Pandemi bahane edilerek, ardışık büyüyecek ekonomik krizlerin gerçek nedenleri ve kazanımları gizlenecek. 5G teknolojisi ile vücut verileri, cep telefonu aracılığı ile devletler tarafından düzenli kontrol edilecek. Vücutlarının kontrolü insanlardan çıkacak. İnsanların düzene olan her türlü itirazları terörist birer faaliyet olarak görülecek. Hazırlanacak her yeni yasal mevzuat yeniyi ve güzel olanı kurmayı geciktirmeye/önlemeye dönük olacaktır. Bahse konu teknoloji ile hastalık bahane edilerek, ekonomik ve sosyal hayatın tamamı kontrol altına alınacak. İnsana rahatlayabileceği, kaçabileceği en ufak bir yaşam alanı bile bırakılmayacak. Edebiyat, sinema, sanat, müzik vb. alanlarda içerik, stil, sunum ve kullanım amaçlarının fazlaca değişeceğine tanık olacağız. Tüketim patolojisi kırılacak, AVM’lerin yerine butik alışveriş merkezleri ve sanal ticaret büyüyerek gelecek. “Az Daha Çoktur” diyerek. mimari ve endüstriyel ürün tasarımları küçülecek.
Beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve güvenlik sektörlerinin kamusal özellikleri artacak. Çevre ve tarımın değeri daha anlaşılır olacak. Büyük sermaye sahipleri bu alanlara daha büyük yatırımlar yaparak, tekellerine almaya çalışacaklar. Hükümetler ve yöneticiler seçimlerin kendileri için en uygun aralıklarda yapılmasına ya da unutulmasına gayret edecekler. Belirsizlikleri mücbir sebeplere dayandırarak iktidarlarını sağlamlaştırmanın bir yolu olarak değerlendirecekler. Yürütmenin gücü, yasama ve yargıyı uzak ara geride bırakacak.
Gelirlerde büyük azalmalar olacak. Yapay zeka ve robotlar planlanandan çok daha önce fabrikalarda olacak. Bunun sonucu doğal olarak işsizlik olacak. Ekonomik ve kişiye özel küçük araçlar (kullanımlar) çoğalacak. Sanal virus korkusu, işletmeler için kabusa dönüşecek. Hesaplar, tapular, mülkiyet ilişkileri ve işletmeler çeşitli sahiplenme saldırıları üzerinden önemli sorunlara maruz kalacaktır.
Beyaz yakalılar, mavi önlüklüler derken, evinden işini yapan “Yakasızlar” gelecek. Görünmeden çok şeyi değiştirecekler. Yeni bir aydınlanma gelecek, dini etkiler azalacak, laiklik kendiliğinden koruma altında olacak. Bu arada bizlerde boş durmayacağız. “Eskimeyen Yeni” önemlidir diyeceğiz. İnsandan, emekten, halktan yana ne varsa istemeye devam edeceğiz. Yukarıda saydığımız olası durumların toplum lehine olan bölümlerinin hayata geçirilmesi için çalışmaya devam edeceğiz.
İklim ve göçlerle değişen bir dünyayı, dengesine/yörüngesine oturtmaya çalışacağız. Tükettiğimiz kadar üreterek, küresel ısınmayı durduralım diyeceğiz. Su kaynaklarımızı HES’lere ve paraya teşmil etmeyin diyeceğiz. Doğayla yetinmeyecek, çocuklardan kadınlara, yaşlılardan zor yaşayanlara, engellilerden engelsizlere kadar güneşin altındaki bütün canlıların tarafında olacağız. Ekonomik eşitsizliklerin kader olmadığını her fırsatta dile getireceğiz.
Tam da bu noktada CHP Kurultayına değinmek gerekiyor
Bu kurultay pek de öyle eski kurultaylara benzemiyor. Öncelikle, örgütsel ve yapısal sorunların çözüleceği bir kurultay gibi de görünmüyor. Çünkü yüzyıllık alışkanlıklar kolayca terk edilmiyor. Fakat çok önemli bir değişim gözlemleniyor. Örgütsel ve yapısal sorunların çözümüne de katkı yapacak ideolojik bir bir dönüşüm. Bu dönüşümün teorik çerçevesi en yukarıdan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geliyor. 22 Nisan 2020 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan “Alçak Gönüllü Bir Uygarlığı İnşa Etmeye Çağrı” ve yine aynı gazetenin 19 Temmuz 2020 günü yayımlanan “Yeni devletçilik: Güçlü sosyal devlet” isimli yazılarıyla.
Dünya ve Türkiye hasarlı nostaljik bir değişime uğrarken, halka dönük taleplerin yüksek sesle dile getirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Dünyadaki otoriterleşmenin Türkiye ayağını temsil eden mevcut iktidar, ifade ettikleri süre kadar uzasa, ülkemiz yitip giden bir uygarlığa dönüşecektir. Bu nedenle söylenen doğrulara uzak duracak kadar konforlu bir siyasi alana sahip değiliz.
CHP ve genel başkanları bu güne kadar, doğal olarak her seçimde çeşitli vaatlerde bulunmuşlardır. Bazen sosyal demokrasinin sınırlarını korumuş bazen de Avrupa sosyal demokratlarının düştüğü tuzaklardan etkilenerek, uluslar arası burjuvazinin, tekellerin programının uygulanmasında sorun çıkartmayacaklarını kanıtlamaya çalışmışlardır. Özelleştirmelere değil bedellerine şehir hastanelerine değil yapılan yolsuzluklara, asgari ücrete değil, miktarına karşı çıkarak “sosyal” kavramının etkisizleşmesine neden olmuşlardır. Liberal, demokrat ve muhafazakar partilerle temas, (ki, kesinlikle sürdürülmelidir,) CHP’yi kendi programında belirtmiş olduğu hedefleri ertelemeye, revize etmeye yöneltmiştir. Belirli dönemlerde parti programının sınırlandırılması, geniş ittifaklara asgari müştereklerde katılım anlaşılabilir bir durumdur; ama onlara benzemeden ama farklılıklarınızı koruyarak, ama tarihten, ama gelecek utopyanızdan asla vazgeçmeden, ama kurumsal kimlik ve kişiliğinizden ödün vermeden. CHP Genel Başkanının çıkışlaından partinin böyle bir dönemden geçtiğini görebiliyoruz.
Ekonomik krizin ve pandeminin yarattığı koşulları doğru tahlil eden Kemal Kılıçdaroğlu, dünyanın ve Türkiye’nin sorunlarının alışılagelmiş yöntemlerle çözülemeyeceğini görüyor. Kendisinin ve CHP’nin nasıl bir dünya tasavvur ettiğini göreve geldiği günden beri ilk defa bütünsel olarak, yukarıda bahsedilen yazısında dile getirdi. Bununla yetinmedi. TBMM’nin kuruluşunun 100. yılında tutanaklara geçirdi. Evet artık CHP’nin halka sunduğu seçimlik bir vaat değil, TBMM’ni 2. yüzyıl hedeflerine yönlendiren bir manifestosu var artık. Dünyayı yorumlamaktan değil, değiştirmekten bahseden bir manifesto. Üstelik Karl Marks’a atıfta bulunarak. CHP programından daha ileri olan bu manifestonun etkileri 37. KURULTAY’da görülecek, bir mihenk taşından geçecektir. Oluşacak kararlar ve manifesto birbirini tamamlayacak mı? Birlikte yaşayıp, göreceğiz. CHP Genel Başkanı yazılarında belirttiği yönde ilerlerse, iktidar umut olmaktan çıkacak, gerçeğe bürünecektir. Milyonlarca insan bu sesin yükselmesini, güven ilişkisinin yaratacağı motivasyonla Halkçı/Devrimci CHP’nin bayrağı altında toplanmayı beklemektedir. Bu nedenle manifestonun içeriği üzerinde durmak gerekiyor.
Dünya değişti, değişiyor, daha da değişecek
Dünya da her şeyin değiştiği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı dönemler vardır. Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali, Endüstri Devrimi vb. gibi toplumsal tıkanmaların, krizlerin bir şekliyle aşıldığı dönemler. Böyle bir dönemi yaşıyoruz. Bu dönem seçim vaatlerinin değil, manifestoların dönemidir. Paysızların ya da paylarını kaybetmekte olanların harekete geçme dönemidir. Partililerin, entelektüellerin, aydınların, toplumun “Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyetin ikinci yüzyılına hazırlık” diyerek, geleceğin inşasına dönük TBMM tutanaklarına geçirdiği manifestonun üzerinde durulmamasının nedeni pandemi şartlarında yeterli tartışma ortamının sağlanamaması olarak görülmelidir.
Bu Açılım, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa gelecek nasıl olacak?” sorusuna doğru yanıtlar vermesi gereken bir siyaset kurumundan bahsediyor. Dolayısıyla güneşin altında ne varsa tartışılabilir bir noktaya taşınıyoruz. Bu imkanı iyi kullanmamızın hepimizin ödevi ve görevi olduğunu düşünmeliyiz. Geçmiş söylemleri bir yana bırakarak ilerleyeceğiz. Çünkü gelecek değiştirilmek ve yeni hali ile şekillendirilmek üzere bizi bekliyor.
“Salgın, neo-liberal politikaların derin toplumsal ayrımlarından ilerliyor” dedikten sonra önemli bir pencere açılıyor. Girip girmemeyi tartışmak siyasi konforun rahatlık düzeyiyle ilgili olup, toplumcu düşünenleri aktive etmez. ”Demokratlar açısından Dünya, Covid-19 sonrası dönemde baskıcı ve otoriter iktidarlara, neo-liberal politikaların uygulayıcılarına bırakılamaz.” Evet, bırakılamaz. Peki ne olacak? “Yeryüzünün yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ve tüm finansal hareketliliği “kar” şartına bağlı olarak gören, bu doğrultuda biyolojik çeşitliği ortadan kaldırmaktan çekinmeyen, hava kirliliğini göz ardı eden, suya ulaşım hakkını, topraklarımızı ekip-biçme hakkını, nitelikli barınma hakkını, nitelikli eğitim hakkını, seyahat hakkını, adalete erişim hakkını, hesap sorma ve hesap verilmesini bekleme hakkını ve diğer temsil haklarımızı yok sayan neo-liberal/popülist yönetim anlayışına karşı uluslararası dayanışmayı zorunlu kılan yeni bir uygarlık inşası şarttır. Yeni bir uygarlık inşasına ihtiyacımız olduğunu kabul etmeli ve buna akıl yormalıyız. Özetle “Batı dediğimiz coğrafyaya da sorumluluğunu yükümlülüklerimi anımsatan küresel çapta alçakgönüllü, dayanışmacı bir uygarlık inşasının başındayız. Önemli olan tarihin ne yönde ve nasıl değişeceği ve bizimde hangi tarafta olacağımızdır. Biz halktan ve demokrasiden yana, halkla ve dünyanın tüm demokratlarıyla birlikte olacağız.” Bu yazı okunurken ve daha sonra da TBMM‘de seslendirilirken, 100 yıl öncesinde emekçi sınıfların bir çok kazanımıyla sonuçlanan mücadelesinin içerisinde enternasyonalde yapılan tartışmaların ortasında hissetmemek için herhangi bir neden görünmüyor. Kolay değil, CUMHURİYET’in kimsesizlerin kimsesi olacağını söyleyen, uzun yıllardır özlenen CHP‘si geliyor duygusu yaşanıyor.
Bu umut ve heyecana kapılmanın bütün gerekçeleri var. Olmayanlar: 16 maddelik, yasamadan yürütmeye, yargıdan belediyelere, kooperatifçilikten küçük üretime, çevreden suya, KÖİ sözleşmelerininim iptaline kadar çizilmiş bir hattın hangi örgütlenme ve kadrolarla hayata getirileceğidir. Yani CHP’nin yapısal, örgütsel ve programatik sorunlarının, burada belirtilenlerle nasıl uyumlu bir düzenek oluşturulabileceğidir. Kolay değil, dünyaya örnek olmaktan bahseden CHP’si çok büyük iddialarda bulunmaktadır. Eğitimin her aşamada ücretsiz olmasını “programında bile yok iken” savunan bir durumdadır. Bugüne kadar “zamanında yeterince ve kaliteli sağlık hizmetine ulaşabilme, herkesin temel insan hakkıdır” diyerek, “gelirine ya da varlığına bakılmaksızın herkes için ulaşılabilirlikten” bahseden CHP’si, sağlık ücretsiz olmalıdır, diyerek yine çıta yükseltmektedir. Oysa ki bu güne kadar sigorta ön koşul olarak konulmaktaydı. Asgari gelir güvencesi, ekolojik üretim, yeni anayasa vb hedefler CHP programının daha ötesine geçmektedir. KÖİ sözleşmelerinin iptali ve kamulaştırma alanlarının belirtilmesi alışık olunmayan, bu güne kadar da pek kullanılmamış siyasal taleplerdir. Bu nedenle bu manifestonun desteklenmesi gerekmektedir. Bu aşamada daha iyisinin savunulabileceğini ya da savunulsa bile çekim alanı olabileceğini düşünmek gerçekçi görünmüyor. CHP’si bu hatta tutunur ve kalabilirse Türkiye’nin daha aydınlık yarınlara yelken açacağı kuvvetle muhtemeldir. Delegelerin görevi, partiyi bu hatta tutacak kadroları göreve getirmek olmalıdır.
Sonuç yerine:
Bütün dünyaya örnek olmak isteyen CHP’si, halka ve üyelerine doğru mesajlar verirken uygulamalarının da yakından izleneceğini bilmelidir. Endişeli uyanışlarla her gün yeni bir geleceğe başlayan insanların, özgürlükleri ve demokrasiyi kuracak bir halkı inşa edecek olan, etmesi gereken bir CHP’ne ihtiyacı var.
Uğur TUNÇAY; İnşaat, Ulaşım ve Kıyı Liman Mühendisi
Uğur, yazını kurultay’ ın hemen sonrasında okuyabildim; sıkıntılı bir göz iltihabı nedeniyle. Yazıyı geç okumuş olmak biraz da avantaj oldu sanki…
Tespitlerine ve yazının akıcılığına hayran kaldım.
CHP Kurultayı ve Genel Başkan’ ın manifestosu kısmında tespit ettiğin ” CHP Programlarını aşma” ile; bu programı gerçekleştirme konumunda olan kadroların varlığı” meselesi, üzülülerek belirtmeliyim ki uyum içinde değil; uyumsuzluk halindedir: Ünal Çeviköz ve Faik Öztrak’ larla ilan edilen manifesto nasıl yürürlüğe girer; bu bende soru işaretlidir. Ayrıca, Genel Başkan’ ın son iki yazısını ve kurultay bildirisini okuyup daha derli toplu düşünebileceğim. Makalen çok güzel, faydalı ve ilham verici olmuş; tebrik eder, selam ve sevgilerimi iletirim. M.Ali Kankotan